Kendi Kararına Uymayan Mahkeme

30 Haziran 2014 Pazartesi

Anayasa Mahkemesi (AYM), bir bireysel başvuru üzerine, türbanlı avukatın duruşmaya alınmamasını “hak ihlali” olarak gören bir karar verdi.
Bir mahkeme düşünün; verdiği karar bir diğeri ile örtüşmüyor! AYM, artık o konumdadır...
Eski AYM Genel Sekreteri Bülent Serim, bu durumu şöyle açıklıyor:
“AYM’nin 1989’dan bu yana türban konusunda oluşturulan yerleşik içtihadına göre; siyasal İslamın simgesi olan türbanın kamuda ve yükseköğretimde serbest bırakılması, anayasanın laiklik, ulusal birlik ve eşitlik ilkelerine aykırıdır.
Yüksek Mahkeme 1989 ve 1991’de YÖK Yasası’ndaki düzenleme, 2008’de ise anayasa değişikliğine ilişkin yasayı iptal ederken hep bu gerekçeleri yinelemiştir. Bununla da yetinmemiş, türbanın serbest bırakılması yönünde yoğun çaba gösteren RP, FP ve AKP’nin bu davranışlarını, verdiği kararlarda kapatma nedeni saymıştır.”
Anayasaya göre, AYM kararlarının tüm kişi ve kurumları bağladığını anımsatan Bülent Serim, kendi kararlarını gözetme yükümlülüğünde olan AYM’nin ise, yürürlükte ve bağlayıcı olan kendi içtihadını yok saydığının altını çiziyor:
“AYM, büyük olasılıkla, AYM Başkanı’nın önceki konuşmalarında da vurguladığı gibi türban yasağını ‘insan onuruyla’ doğrudan ilgili görmüştür. Oysa insan onuru, insan hak ve özgürlüklerine dayalıdır. Temel hak ve özgürlük olmadan insan onurundan söz edilemez. Kadını ikinci sınıf insan yerine koyan, özgürlüğünü elinden alan, erkek egemen toplumun dayatması ve siyasal İslamın bayrağı türbanın resmi kamusal alanda yasaklanmasını ‘insan onurunun ihlali’ görmek; dünyaya ancak İslam penceresinden bakmakla olanaklıdır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin evrensel insan hak ve özgürlükleri kapsamında değerlendirilmeyen ‘türban yasağını’ insan onuruyla ilişkilendirmek ne kadar doğrudur bilinmez.”
Sıra, türbanlı AYM üyesine gelecek. Çok yakındır.

Felsefe Yap Sen
Gazeteci İsmet Berkan, 2013 Haziran Direnişi döneminde, bir türbanlı kadının hayalinden ürettiği “Kabataş iskelesinde üstü çıplak erkekler bana saldırdılar, üstüme idrarlarını yaptılar” yönündeki fantezisinin doğru olduğunu yazmıştı. Şimdi diyor ki: Hata yaptığımın farkına vardım. Hıyarlık ettim.” İsmet Berkan, yıllar önce kendisiyle yapılan bir söyleşide, hedefinin, 1 milyon dolar kazandıktan sonra (demek ki, kimi gazeteciler bugünün parası ile yaklaşık 2.1 milyon TL edinebilme olanağına sahip!) gazeteciliği bırakıp ABD’de felsefe okumak olduğunu açıklamıştı. Gazetecilikte geldiğini itiraf ettiği zerzevat noktasına bakılırsa, İsmet Berkan felsefe okuma hedefinde ısrarcı olmalı.

Öğretmen Yerine
Çağdaş eğitim savaşımının önderlerinden Mustafa Gazalcı, imam hatiplerde okuyan öğrenci sayısını 70 binden 700 bine çıkartanların yeni atağından söz ediyor: Artık öğretmen okulları, Anadolu öğretmen liseleri adında okullar olmayacak. Gizli bir el öğretmenlik mesleğini halktan uzaklaştırmak için öğretmen yetiştiren okullarla oynuyor. Önce ilkokula, ortaokula dayalı öğretmen okullarını kapattılar, şimdi de öğretmen liselerini kapatıyorlar.” Öğretmene ne gerek, hazır imamlar varken...

Padişahın Binası
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, AOÇ’de, birinci derece sit alanında yapılan padişahlık sarayı için “tüm kurullardan izin alınarak ve Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre yapıldığını” açıkladı.
İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, o alanın sit statüsünün önce birinci dereceden üçüncü dereceye düşürüldüğünü, bu kararın idare mahkemesince durdurulduğunu, Bakanlar Kurulu’nun Kamu İhale Kanunu’na bağlı kalmaksızın ihale yapılması için karar çıkardığını, ancak idare mahkemesinin inşaatlar için de yürütmeyi durdurduğunu anımsatıyor:
Yapımına devam edilen Başbakanlık Hizmet Binası tamamen yasalara aykırı ve kaçak bir yapıdır. İnşaatı sürdürülen bölge 1. dereceden SİT alanıdır ve koruma kapsamındadır.
Beşir Atalay tarafından dile getirilen; ‘tüm kurullardan izin alındığı’ ifadesinin ‘kurullardan izin çıkarttırıldığı’ anlamında ve ‘Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre yapıldı’ ifadesinin de ‘Kanun kapsamından çıkartacak düzenlemeler yapılarak ihale edildiği’ diye okunması daha doğrudur.”

Zavallı
Okurumuz Levent Töre, Orhan Veli’nin, DP’nin 1950 seçimlerini kazandıktan sonra Yaprak dergisindeki yazısından bir bölüm paylaştı. Orhan Veli, bugün geçmişten ders alması gerekenlere tarihten bir yaprak sunmuş: Seçimler bitti. Demokrat Parti, Halk Partisi’ni korkunç bir bozguna uğrattı.
Oysa ki Halk Partisi, halkı kazanacağını umarak, fikirleriyle, prensiplerinden son zamanlarda ne fedakârlıklar etmişti.
Bütün yayınlarına göz yumulan din
dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan ilahiyat fakülteleri, imam hatip kursları, türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaa tanınan haklar... Hiçbiri kâr etmedi. Zavallı Halk Partisi.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları