Kurgulanmış Siyaset

14 Nisan 2014 Pazartesi

Okurlarımız, CHP’ye ilişkin yazılarımızda dile getirdiğimiz, şu andaki parti yönetimini dışarıdan yönlendirenlerin kimler olduğunun açık seçik yazılmasını istiyor.
Daha önce de bu konudaki gelişmelere değinmiştik. Genel bir toparlama için yakın geçmişi, bir kez daha anımsatmakta yarar var:
Türkiye’nin uluslararası egemenler tarafından “istikrarlı” bir ülke haline getirilmesi çabaları, DSP-ANAP-MHP koalisyonu döneminde Kemal Derviş’in tam yetkili Düyunu Umumiye komiseri gibi Türkiye’ye gönderilmesi ile başladı. 2002 başında New York’ta toplanan Dünya Ekonomik Forumu toplantısına Türkiye’den üç “yükselen lider adayı” çağrıldı: Kemal Derviş, İsmail Cem ve Recep Tayyip Erdoğan. 2002 Mayıs ayında Kemal Derviş ABD’ye gitti ve bir süre sırra kadem bastı. Ecevit’in siyaseten manevi oğlu Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ise, partide kazan kaldırdı. İsmail Cem DSP’yi böldü, Kemal Derviş onu da yüzüstü bırakıp CHP’ye gitti, yapılan seçimlerde de aradan Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’si sıyrıldı!
Tam bağımlı, piyasasever iktidara ulaşılmış, ama Cumhuriyet’i kuran CHP, istenen “istikrar”a kavuşturulamamıştı. Dizginlerin tam ele geçmesi için CHP’nin de “uysal”laştırılması, “bağımsızlık, ulusçuluk, devletçilik, laiklik, devrimcilik ve halkçılık” gibi yeni dünya düzeni ile hiç uyuşmayan genlerinin törpülenmesi gerekiyordu. Deniz Baykal, kendi hatasının büyük olduğu bir komplo ile partinin başından uzaklaştırıldı. Yerine, bir süredir Türkiye’yi gezerek bu işe ısındırılan Kemal Kılıçdaroğlu, merkez medyanın ve İstanbul sermayesinin de desteği ile CHP liderliğine taşındı. Bu süreçte kilit isimlerden biri yine Hüsamettin Özkan’dı.
CHP’yi yakından izleyenler bilir: Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel başkan adaylığını açıklamazdan önce İstanbul’da Hüsamettin Özkan ile bir araya geldi ve ondan sonra kararını kesinleştirdi. -Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye girmeden önce DSP’den milletvekili olmak istediği, ancak Hüsamettin Özkan ile arası iyi olmayan Rahşan Ecevit tarafından veto edildiği de bilinir.-
Sonrası ortada zaten: CHP’nin “merkez komitesi” diye nitelendirilen geleneksel yönetici kadroları tasfiye edildi ve partinin “yeni”leştirildiği iddiasıyla “liberal” bir çizgiye kayıldı. Üniter devlet gibi, laiklik gibi CHP’nin hassas olduğu konularda daha esnek bir tutum benimsenirken milletvekilleri ve parti yöneticileri de bu “yeni”leşme çerçevesinde değiştirildi.
Son yerel seçimler öncesine gelince:
Erdoğan’ı iktidara taşıyanlar; onun artık kontrol edilemez hale geldiği kanısındaydılar. Erdoğan’ın -AKP’yi değil!- gücünü zayıflatmaya yönelik girişimlere başvuruldu. Şimdiye değin AKP ile paşa paşa geçinen, iktidarın koalisyon ortağı olan Pensilvanyalı cemaat devreye sokuldu. 10 yılı aşkın bir süredir “istikrar” uğruna bilinen, ancak üstü örtülmekte olan yolsuzluk, rüşvet, yakınlara çıkar sağlama kirliliği ortaya saçıldı.
Erdoğan’ın önlenemez yükselişi karşısında seçimleri kazanması güdüsüyle CHP’nin sadık tabanı cepte tutularak partiye “kitle partisi, merkez parti” görüntüsü altında sağ adaylar şırınga edildi. O adayların belirlenmesinde kilit rol, meslektaşımız Soner Yalçın’ın bir yazısında “Beykoz konaklarında tavla oynayanlar” diye tanımladığı yine aynı çevreler ve kişilere verilmişti. Örneğin; Mustafa Sarıgül, Mansur Yavaş’ın aday yapılması ısrarı onlardan geldi.
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de; Balıkesir gibi, Kayseri, Bursa gibi illerin CHP adayları konusunda etkin oldu.
Gelelim neticeye: Seçimler yapıldı ve büyük ölçüde CHP’ye parti dışından dayatılan bu kurgu başarısızlıkla sonuçlandı!
Bundan sonra siyasetin akışı nasıl biçimlenir? O çevrelerce CHP’nin kullanım ömrü biter mi? Sarıgül ile yeni bir atak başlatılır mı? CHP’den de koparılacaklarla bir merkez sağ parti kurmaya mı yönelinir?
Siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda yapay yapılanmalara yönlendiren sermaye-siyaset baronlarının Türkiye’yi bir batağa sapladıkları, demokrasiyi çıkmaza sürükledikleri tüm verilerle ortada.
Çıkışı soracak olursanız... Çıkış, bağımsız düşünebilme yetisinde, yani akılda!

Bilmece Köşk Değil
Ağustosa değin yeni oyuncağımız, Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacak.
Hiç uğraşmaya, didinmeye, şöyle olursa böyle olur, böyle olursa da şöyle olur diye çene çalmaya değmez.
Abdullah Gül formülü filan geride kaldı. Son seçimlerin sonuçlarına da bakılırsa Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkacak. Bakanlar Kurulu’nu -Anayasa’ya göre zaten Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu’na başkanlık edebiliyor-, 2015 seçimlerinde seçilecek olan milletvekilleri dahil AKP’yi ve ülkeyi bir başkan gibi yönetecek.
Bunun karşısında muhalefet ne yapacak? İşte asıl bilmece o.  

Haklı
Arkadaşımız Mustafa Çakır’ın haberinden öğrendik: Bilal Erdoğan’ın vakfına milyon dolarlar akmış. Çocukcağız sıfırlarken epey eziyet çekmekte haklıymış.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları