Seçime doğru

24 Mart 2014 Pazartesi

Seçeceğiz. Seçeceksiniz. Seçecekler... 
Hangisi doğru? 
Gerçekten önümüzdeki yerel seçimlerde seçeceklerimizi tam anlamıyla tanıyor muyuz? Örneğin, belediye meclis üyesi adaylarını? 
Başkan adayları içimize siniyor mu? Partiye mi oy vereceğiz, adaya mı? Parti yakın geliyor da aday mı uzak? Ya da tam tersi... 
Oylarımızla birilerini onaylayacağımıza ya da cezalandıracağımıza yürekten inanabiliyor muyuz? 
Sürekli ebelendiğimiz bir oyundayız aslında. Birilerini karşımıza oturtuyorlar, “Ya bunu, ya bunu ya da bunu seçeceksiniz” diyorlar. Partiler ayrı gibi gözükse de, adaylar aynı. 
Seçiyoruz sanırken, seçtiriliyoruz. 
Buna da “demokrasi” diyorlar. Sonra tepemize yerleşip “milli irade”den söz ediyor, vurgunla, aldatmacayla, kandırmacayla, uydurmacayla idare ediyorlar.

Edebiyat Parçalayan Nutuklar
Meslektaşımız Türey Köse, Meclis tutanaklarından “Edebiyat Parçalayan Nutuklar”ı derleyip kitap yaptı. Böylece, siyasetçi ve siyasetin yazarları ve şairleri küçümsemeye kalktıkça tarih önünde nasıl küçüldükleri derli toplu bir belge haline geldi.
Türey ile kitap üzerine söyleşirken yüz binlerce sayfalık tutanakların, yakın tarihin korkularını, kavgalarını, yaşanan dönemlerin “ruhu”nu ortaya koyduğunu söyledi:
“Siyasetçi pragmatist, popülist; çoğu kez zamanın ruhuna, kültürel ve siyasal iklimine teslim oluyor. Süleyman Demirel 1968 yılında Başbakan sıfatıyla Nâzım Hikmet’e ‘milli şair demenin en büyük tahrikçilik’ olduğunu söylüyor. 1999’da Cumhurbaşkanı olarak AGİT zirvesini kapatırken Nâzım’ın ‘Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi kardeşçesine’ dizeleriyle katılımcılara sesleniyor.”
Türey, Şekspir’in “Zamanın kime dost, kime düşman olacağı bilinmez” sözünü anımsatıp zamanın edebiyatın hasını onurlandırdığını düşünüyor:
“Edebiyat; yazarlara küfredenleri, hakaret edenleri, saldıranları tutanaklar içinde tarihe gömüyor. Edebiyat parçalayan nutuklar uçuyor, edebiyat kalıyor... Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi’nde 1941’de yazdığı ‘Yirminci Asra Dair’ başlıklı şiirde ‘Dünyaya erken geldim diye kahretmedim hiçbir zaman./ Ben yirminci asırlıyım/ ve bununla övünüyorum./ Bana yeter/ yirminci asırda olduğum safta olmak/ bizim tarafta olmak/ ve dövüşmek yeni bir âlem için...’ diye seslenir. Ah, sevgili 20. asırlı şairler, yazarlar...”
Tutanaklarda küfürleri ile baş başa kalan siyasetçiler için Behçet Necatigil’in dizelerine başvurmak gerek:
“İçindeyim, diretiyorum çağa / Size ne miyim ben, siz bana nesiniz?”
İdeoloji
Aslan sosyal demokrat liderin son görüntüsü:
Gölgede cemaatçi, güneşte solcu, Güneydoğu’da yerel özerkçi, İç Anadolu’da bozkurtçu, İzmir’de Atatürkçü...
Tutabilene aşk olsun... Turgut Özal gibi, kucakladı gidiyor!

Küçük işler
Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın kurucularından
Oktay Dursun ile konuştuk. “Twitter”ın asla yasaklanamayacağından söz etti: 
“Twitter sözde yasaklandı, ama bu yasak hiçbir şekilde bir engelleme olamadı. Çünkü teknolojik olanaklarla aşılması çok kolay. Amerika bile, WikiLeaks sürecinde bir önlem alamadı internete. Daha yüksek teknolojik önlemler de alınsa, yine aşılabilecek olan bu yasak, aslında teknik olarak değil, ama politik anlamda bir gösterge. Ülkemizdeki baskıcı yöntemin ne boyutlara ulaştığını kanıtlıyor. Yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünya ölçeğinde kanıtlıyor.”
Bizimkine benzer nerelerde yaşanmış yasak? Çin, İran, Tunus, Mısır, Kuzey Kore’de... 

Oktay Dursun’a “Bilgisunarı yasaklamak bir saflık, cahillik örneği midir?” diye sorduk. Yanıtladı: 
“Kendini küçük düşürmekten öteye bir anlam taşımaz.”

Özetle Melih
Melih, beceremediği Çayyolu metrosunun açılış töreninde hazır ve nazırdı. Çayyolu metrosu otogarın hemen yanından geçiyor. Ankaray’ın son durağı da otogar. Ancak... Melih, otogarı taşıyor. Nereye mi? Ta Mamak’a... Mamak’a da değil, onun arkasına. Orada metro var mı? Yok... Melih işte!

Sola dönelim
Ankara’da solun bağımsız belediye başkan adayı Kaya Güvenç, yolsuzluklara batmış AKP’yi dünyaya rezil eden halka şimdi büyük sorumluluk düştüğü kanısında:
“Ankara sağ adaylara mahkûm değil. Emekçilerin evlerini başına yıkan, zenginler için konut yapan Melih Gökçek’e ‘Artık yeter’ diyoruz. Bitmek bilmeyen metro inşaatlarına, ODTÜ ormanı ve AOÇ’nin yok edilmesine, halkın parası ile trilyonlar harcanan saat kulesi ve Ankara’ya giriş kapıları gibi fantezi projelere ‘Artık yeter’ diyoruz.
Bu politikalara karşı Ankara’nın sol, demokrat, ilerici insanları yan yana geldik. Haziran İsyanı ile yüzünü sola ve isyana dönen kitlelerin sağ seçeneklere mahkûm kılınmasına itiraz etmek için; eşitlik ve özgürlükten yana, halkın ihtiyaç, talep ve özlemlerini gerçekleştirebilecek bir belediye için; 30 Mart’ta, Haziran’daki gibi ayağa kalkıp, yüzümüzü eşitliğin, kardeşliğin, adaletin sesi sola dönelim.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları