Seçkin Genç

02 Ağustos 2014 Cumartesi

Antalya Büyükşehir Belediye Meclisi’nin CHP’li üyelerinden Önder Önen, geçen günlerde cumhurbaşkanlığı seçim mitingi için Antalya’ya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı havalimanında karşılamış ve kendisine AKP rozeti takılmıştı. 
Önder Önen, AKP’li olmadan önce Antalya CHP Gençlik Kolları İl Başkanı’ydı. 
Önder Önen’in, CHP’den belediye meclis üyesi olma sürecinin en iyi tanığı CHP’li Konyaaltı Belediye Başkanı Muhittin Böcek. Ona göre, CHP’den seçildikten sonra AKP’ye koşarak geçen Önder Önen, CHP Gençlik Kolları Başkanı İrfan İnanç Yıldız’ın telkinleriyle eğilim yoklamasında anahtar listede birinci sırada gösterilmiş. Yetmemiş, İrfan İnanç Yıldız, Önder Önen’in belediyede başkan yardımcısı olması için Muhittin Böcek’e ricada bulunmuş. Bunun üzerine Böcek, “Çok genç bir arkadaşımız, önü açık. Şu anda mümkün değil” diyerek reddetmiş. 
AKP’ye geçen Önder Önen’in önce CHP il gençlik kolları başkanı, daha sonra belediye meclis üyesi olmasını sağlayan CHP Gençlik Kolları Başkanı İrfan İnanç Yıldız’ın “Bugüne değin düzenlediği en kapsamlı etkinlik nedir?” diye soracak olursanız, tek yanıt alırsınız: 
2011’de düzenlediği “Ramazan ayı boyunca soframızı size getiriyoruz” sloganıyla başlattığı kampanya...

Erdoğan’ın Sonraki Hesabı
Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkarsa, siyasette işlerin daha kötüye gideceği gibi bir genel kanı var kamuoyunda.
Başbakanlık süresince zorbaca ülkeyi yöneten biri Köşk’e çıkarsa yine zorba olacaktır, o kesin. Yani, zorbalığını bir adım yukarıya çıkarma amacındadır. Zorbalık yapma isteğinde bir değişiklik olmayacağı kesindir, ama Çankaya’ya çıktıktan sonra “tek egemen” olma konumunu yeterince sürdürebilecek midir, bu konu kuşkuludur işte. Üstelik, kuşku yalnızca bize değil, doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’a ait...
Biliyoruz ki, Çankaya’ya çıkma amacının gerisindeki birinci öncelik, kendisi ve ailesini daha korunaklı bir makam ile güvenceye almaktır.
Ondan sonrası için öngörüler konusunda kendisi de kaygı duymaktadır. Gazetecilerle yaptığı son günlerdeki söyleşileri okuduğunuzda bu kaygılar gün yüzüne çıkıyor zaten.
Örneğin, Köşk’e çıktığında geride bıraktığı AKP ne olacaktır?
Erdoğan, bu konuda bir güven bunalımı yaşıyor. AKP’nin çekirdek kadrosunun “bazı kutsalları” olduğunu söylüyor, ama “bazıları tahrike uğruyor” diye yakınmaktan kendini alamıyor. Hatta “Hepimiz nefis taşıyoruz. Yani birilerinin tahriki, birilerinin teşvikiyle, Allah muhafaza bir yanlışa düşülebilir ki, bu çok büyük tehlike olur” diyerek, o büyük korkusunu açığa vuruyor. Ya kendisi, Turgut Özal gibi Köşk’te yalnızlaştırılırsa yani...
Arzusunun “başkanlık sistemi” olduğunu açık seçik söylüyor. Ama Çankaya’ya çıktığında bir başkan gibi çalışamayacağını ve şu an anayasadaki sınırlı yetkilerle yetinmek zorunda kalacağını görüyor ve onu da dillendiriyor:
“Şu andaki adımımız tamamen anayasa 104, bunu belirlemiş.”
Ya sonrası? Kafasında kurguladığı plan, 2015 seçimlerine dayalı: AKP, 2015 seçimlerinde tek başına yeni bir anayasayı geçirecek sayıda milletvekili ile TBMM’ye girecek ve o çoğunluk da “başkanlık sistemi”ne uygun kendi ifadesiyle “sıfır kilometre” bir anayasa yapacak.
Peki, AKP’nin başına kim gelecek?
Recep Tayyip Erdoğan, Çankaya’ya çıktığı takdirde hem Başbakanı, hem de AKP Genel Başkanı’nı kendisinin belirleyeceğini, yöntemi ile birlikte açıklıyor: “İstişare ve anket.”
Başbakan ile AKP Genel Başkanı aynı kişi mi olacak? Erdoğan’a göre, “Genel başkan aynı zamanda başbakan olursa güçlüdür, başbakan aynı zamanda genel başkan olursa güçlüdür.”
Erdoğan’a göre, o güçlere sahip isim, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki 10 ay içinde ülkeyi seçime götürecektir, ama bir koşulla: Seçimi, Erdoğan’ı “başkan” yapacak çoğunlukla kazanmak...
Buraya kadarı aslında Erdoğan’ın evdeki çarşı hesabıdır. Ama çarşıya gidildiğinde ne olacaktır, orası belli değil işte. Hele de kendisini iktidara taşıyan dış egemen odaklarca sürekli eleştirilmeye başlanan bir Erdoğan için...


Yaban Kuytular 

İnsanlık ölürken kürsülerden böğürüyor birileri.
Dünya vatandaşları olarak; kaşarlanmış fodulların, pısırık hödükler üzerinden kurguladıkları sığlık, ihanet, zulüm ve yalan üzerine kurgulanmış bir oyunu izliyoruz.
İbrahim Karaoğlu, “Gölgeler ve Yelkovan” adını verdiği öykü kitabında, “Ne çok savunmalar biriktirir bazen insan, en uzaklara çekilmek için kendinden” diye çığlıklanmış:
“Pusular kurar. Cennetini kovar düşlerinden. Dayanılmaz yalnızlıklara belene belene. Yaban kuytular arar kendine.”
Akıl tutulmasının alçalma anındayız.


Ulusal Yas

Anası ağlatılan bir ülkenin kadınlarına kahkahanın yasaklanması çok doğal. Ulusça, baştan aşağı iffet timsalimiz Bülent Arınç’ı örnek almalı, olur olmaz her fırsatta gözyaşı dökmeliyiz...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları