Artık Ankara'da 5 Fidanım Var!

09 Haziran 2013 Pazar

ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesi’nin bu yıl dokuzuncusunu yaptığı “Edebiyat Günleri” nedeniyle Ankara’dayım. Üç yıl önce de bu vakitler gene aynı nedenle Ankara’ya gelmiştim. Ama bu yıl her şey farklı ve her şey farklı bir anlam kazanıyor. Örneğin okulun benimle birlikte, Ahmet Büke, Faruk Duman, Haydar Ergülen, Mehmet Z. Saçlıoğlu, Yıldırım B. Doğan ve Yılmaz Karakoyunlu’ya plaket yerine verdiği, Ankara Hatıra Ormanı’nda her birimiz için beşer fidan diktiğini gösteren teşekkür belgesi, gözlerimin yaşarmasına neden oluyor. Yeşilin hoyratça hayatımızdan çekildiği şu günlerde bir yazara bundan daha anlamlı ne armağan edilebilir?
Peki, ya o gencecik çocuklar? Bizlere sorular hazırlamışlar,
“Nasıl yazarsınız?”, “Düşle gerçek nasıl kesişir?”, “Edebiyat hayatı değiştirebilir mi?” ve en son soru, “Ülkemizde on gündür devam eden, Gezi protestosu için neler söyleyebilirsiniz?” Onların pırıl pırıl parlayan gözlerine bakıyorum, kim bilir daha kaç tane protesto eylemine katılacaklar ve hepimize sunulan “hayat” adlı armağan onlara kim bilir ne sürprizler sunacak ama şimdilerde büyük bir heyecan içindeler, “dünya değişebilir”...
Bu sözcükleri bir yerlerde duydular ve ellerinde kitapları Kuğulu Park’a, Kızılay’a gittiklerinde bu sözcüğün ne anlama geldiğini belki de ilk kez anladılar. Bugünlerin Kuğulu Park’ını gencecik bir öğrenci şöyle tanımladı. “Orada para yok hocam!”
Okuldaki etkinlikten sonra, bazılarımız hemen İstanbul’a döndüler. Ben, Haydar Ergülen ve bizden sorumlu öğretmenlerle hep birlikte Kuğulu Park’a gittik. Haydar, ODTÜ’de okumuş, 12 Eylül darbesi öncesi, Ankara’daymış, her adımda kendi kuşağının direniş günlerini anımsıyor. Kuğuları gazdan etkilenmesin diye, başka bir alana sevk edilen Kuğulu Park’ta, gençlerin neşesine, mizah dolu sloganlarına bakarken, tuhaf biçimde ben de geçmişle günü karıştırmaya başlıyorum. Üstümüzde sürekli helikopterler uçuşuyor, ansızın Diyarbakır aklıma geliyor, vakti zamanında Diyarbakır’a gidenler, her saat başı havalanan F16 savaş uçaklarının sesleriyle dehşete düşerlerdi. Sonra alışılırdı, şimdilerde de hep birlikte, tepemizde dolaşıp duran haberci helikopterlere alışıyoruz.
Kuğulu Park’ta ne kadar çok genç insan var, bir ara masamıza gelen bir arkadaş, polisin Ankara’da bölge bölge farklı davrandığını anlatıyor.
“Kızılay, Kuğulu Park bölgesinde polis daha az zalimmiş ama Ankara’nın daha çok Alevilerin oturduğu Tuzluçayır bölgesinde, zulüm inanılmaz boyutlardaymış. Çoluk çocuk herkes polis şiddetinden nasibini alıyormuş ve yakaladıklarını ölümüne dövüyorlarmış.”
Dehşet içindeyim, iktidarın on yıl boyunca özellikle polisi siyasallaştırdığı bilinmeyen bir şey değil. Ama bu eylemler ilk kez, bu siyasallaştırmanın ne denli tehlikeli bir şey olduğunu herkese anlatıyor. Bu konunun uzmanları, polisin önleyici unsurunun ortadan kalktığını ve polisin adeta düşmana saldırır gibi kendi yurttaşlarına saldırdıklarını söylüyor.
Dolaşıyoruz, ben bir ara Kuğulu Park’taki oldukça büyük bir kafenin tuvaletine gitmek için içeri giriyorum. Kafe çalışanları minderleri toplamışlar, üst üste yığmışlar, minderler de bej rengi, birden kendimi bir sığınakta hissediyorum, evet, sanki İspanya İç Savaşı’ndayım ve bir sığınaktayım, içimden
“Non pasaran!” (Geçit yok) diye haykırmak geçiyor, neyse kendimi hemen toparlıyorum, gelip bunu arkadaşlara anlattığımda, Haydar, “Buna olsa olsa devrim şizofrenisi denir”, diyerek beni avutmaya çalışıyor.
Ve ben biliyorum ki, bugünlerde her sokağa çıktığımızda, evde internet başında olayları takip ettiğimizde, gençliğim adım adım geri geliyor. Ve bütün sevgili ölülerimiz gökyüzünden bize gülümsüyorlar. Hadi sokaklara!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları