Bedesten Şarkıları

31 Temmuz 2011 Pazar
\n\n\n

I3 yıllık köşe yazarlığımdan edindiğim bir şey var; tatilde yazdığım yazıları daha bir seviyorum, onları yaşamın derin sularında avladığım şans balıklarına benzetiyorum ve onu sizlerle paylaşmak beni mutlu ediyor. Bu kez de öyle yaptım, tatildeyim ama bir şans balığını da sizinle paylaşmadan edemedim. Öte yandan akşamüstü komutanların istifa ettiğini bir rastlantı sonucu öğrendim. Şaşırmadım, öylece kaldım. Ve hepimiz gibi ben de endişelendim. Sağlıklı hiçbir haber alamadım ve bilgiden uzak yorum yapmanın pek de yerinde olmadığını düşündüm, öyleyse gelsin Bedesten Şarkıları”.

\n

Bu kent, bu İstanbul yeryüzünün ender bitmeyen kentlerinden biri. Giderek buna daha çok inanmaya başladım. Bunca yıldır özellikle sonbaharda Adalara giderim ve dönüşte sanki bambaşka bir ülkeden, uzun bir yolculuktan dönmüş gibi kendimi yorgun, bir o kadar da mutlu hissederim.

\n

Kimi zaman durup dururken Sultanahmeti özlerim. Hele hava şurup gibi yumuşak ve baştan çıkarıcıysa, üşenmem Süleymaniye Camiinin avlusundaki sessizliğe vururum kendimi, oradan İbrahim Paşa Sarayına geçip, sarayın eski Osmanlı kahvelerini anımsatan kahvesinde orta şekerli bir kahve içerim, ardından turistik eşya satanları dolaşırım, hani ilginç bir şey var mı diye, yanımda dostlarım varsa onlar özellikle halıcı dükkânlarına girmemem için dikkat kesilirler. Çünkü ben bir halıcı dükkânına girdim mi, delleniyorum, içimden bütün halılara, kilimlere tek tek bakmak geliyor. Tıpkı bir resim sergisinde dolaşır gibi, bıkmıyorum. Tabii dostlarım da saatlerce beni beklemek zorunda kalıyorlar. Onlara da yazık.

\n

Bugün sizlere özellikle Kapalıçarşıdaki Bedestenden ve o inanılmaz taşlardan, mücevherlerden söz edeceğim. Mücevherler dedim, şaşırdınız mı, almasak da bırakalım bu yaşamın ince yanı bugün bizi, kısa bir süre için de olsa başka diyarlara sürüklesin. Gerçekten şu tekdüze hayatımız pek sıkıcı.

\n

Başlasam iyi olacak, efendim benim gibi taşları seven biriyseniz, Kapalıçarşı size en güzel armağanları sunar. Elmasın gizemi, safirin baştan çıkarıcılığı, pırlantanın göz alan parlaklığı çarşıya girdiğiniz andan itibaren size eşlik eder. Hele Bedestene girdiğinizde kendinizi geçmişin gizemli ve başdöndürücü zenginliğinin içinde bulursunuz. Sakin bir sabırla işlenmiş mücevherler her biri bir şarkı eşliğinde yanı başınıza gelirler. Durur onların şarkılarına kulak verirsiniz.

\n

İşte, kim bilir kimin kulaklarını süslemiş ama şimdi vitrinde, kırmızı kadife kutusunda parıldayan şu bir çift pırlanta küpe. Çok güzel salonlardan, çok renkli yaşamlardan geçip buraya gelmiş. Yüzlerce şarkı, yüzlerce kahkaha, yüzlerce gözyaşı biriktirmiş yedeğinde, öylece vitrinde duruyor.

\n

Boğazdan geçen saltanat kayıklarından yükselen tüm şarkılar ezberinde. Yalı sahibinin küçük kızının çaldığı piyanodan dökülen tüm notalar da onun. Yıldızlı bir yaz akşamında genç bir gelinin kulağında, komparsita çalarken de mutluluktan uçmuş olabilir. Ya da topuz yaptığı saçlarını hiçbir zaman açmayan, çok yaşlı ve hüzünlü bir kadın ona gençliğinin en güzel şarkısını söyledikten sonra kayıplara karışmış olabilir.

\n

Şu safir, yakut ve mine karışımı broş, en son kimin tayyörünün yakasında hangi şarkıyı dinlemiştir? Belki de kadın bunu yakasına taktığı akşam, savaşmak için yola çıkmaya hazır bir subayla birlikte yemek yemiştir ve mutlaka orkestra Mavi Tuna valsi çalıyordur. Çok sonraları genç kadın broşun bulunduğu kutuya, broşun yanı başına bir mektup koymuştur. Genç subayın vurulup öldüğünü yazan bir mektup ve o anda da mutlaka Mavi Tuna valsi çalıyordur. Şu görkemli kuyruğu zümrütlerle döşeli, gövdesi elmas tavus kuşunu yapan kim? Onu yapan mutlaka Doğulu bir usta olmalı, çünkü tavus kuşu en çok Doğuda sevilir, ona en çok Doğu halklarının içten, yürekten gelen şarkıları eşlik edebilir. Malum tavus kuşunun sesi çirkindir ama ona eşlik eden şarkılar en içten aşk nağmelerini fısıldarlar.

\n

Evet, ne çok hikâye var bu Bedesten denen gizemli yerde, ne çok taş, ne çok emek var. Ve en önemlisi ne çok şarkı var. Durup bir an dinleyin. O uzaktan gelen ses kimin? O incilerin bulunduğu taraftan geliyor, uzak denizlere ait bir ses, bir çağrı o. Uzaklara bir çağrı. Siz en iyisi benimle Bedestene gelin ve kendinizi şarkıların ve taşların büyüsüne bırakın. Hiç pişman olmazsınız, bir gün kendiniz için kentin en gizemli dehlizinde kaybolun.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları