Bir bilmecem var

06 Mayıs 2023 Cumartesi

Araba Nuh kasabasında Nuh İlkokulu’nun kapısında durdu. Okulun öğretmenleri koşarak bizi karşıladı. Çocukların çok sevdiği Afyonlu yazar Yalvaç Ural ve ben hep birlikte etkinlik yapacağım küçük salona doğru ilerledik. O da ne! Salonda Nâzım Hikmet, Mehmet Âkif Aksoy, Yunus Emre, Özdemir Asaf, Yahya Kemal, Arif Nihat Asya, Âşık Veysel, Cahit Sıtkı Tarancı kocaman fotoğrafları ve altlarında en güzel şiirleriyle bizi karşılıyorlar. Yerde küçücük masalar ve masaların çevresindeki minderlere oturmuş kimi gök gözlü, kimi biblo gibi küçücük, kimi afilli 27 kız-erkek çocuk bize bakıp gülümsüyorlar. 

Az sonra anne ve babaları geliyor ve bağdaş kurup oturuyorlar. Kendimi Uzakdoğu’da bir mabede girmiş gibi hissediyorum. Şairlerin, şiirlerin ve gülümseyen çocukların mabedine!

‘BİN KİŞİYİ BÜYÜLEDİ’

Şimdi soru geliyor “Ben neredeyim ve ne yapıyorum?” Dikkat yukarıda bir ipucu verdim. Evet sizi daha fazla yormayayım efendim ben Afyon’dayım çünkü benim yazmaktan bıkmadığım sizin de okumaktan bıkmadığınızı sandığım 22. Afyonkarahisar Klasik Müzik Festivali’ndeyim!

Ve bu satırları size festivalin 10 yıldır konaklama sponsoru olan Kütahya Seramik’in termal oteli NG Otel’den yazıyorum. Bu yıl festivalin tüm müzik etkinlikleri kentte seçim dolayısıyla çok fazla toplantı olduğu için otelin lobisinde yapılıyor. Şef Naci Özgüç yönetimindeki Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nın açılış konserinde, dünyaca yeni dâhi çocuk olarak selamlanan Matteo Hager kemanıyla salondaki bin kişiyi büyüledi. Tanrı’m ne kadar genç ve ne kadar mütevazı. Artık bu festivali neden sevdiğimi açıklamalıyım: Çarşamba günü, Ahmet Ömer Kocaşahan İlkokulu’nda Matteo Hager çocuklara da keman çaldı, Márton Bubreg saksafonunu konuşturdu ve “Kavalı olan kaval, flütü olan flüt çalsın, sıra nasılsa saksafona gelir” diyerek umut verdi.

(Matteo Hager çocuklara keman, Márton Bubreg ise saksafon çaldı.) 

‘ATOM KARINCA GİBİ’

Bu arada otelin termal havuzlarına sağlık için gelenler bir süre sonra konser salonunda yerlerini almaya başladı. O kadar çok trio, o kadar çok yabancı kemancı, çellocu var ki onları tek tek saymam olanaksız. Bu arada Afyonlular ellerinden geldiği kadar festivale destek çıkıyor. Onlardan biri bu yıl katkılarından dolayı ödül aldı ve ben en çok bu ödülü alkışladım. Çünkü festival daha yeni yeni emeklemeye başladığında bizi ağırlayan, köftesine ve emek kadayıfına vurgun olduğum Nuh Lokantası sahibi Yusuf Çınar adeta utanarak ödülünü aldı, o ne yapmıştı ki sadece kentine gelen konuklara ev sahipliği!

Evet, şimdi gene Nuh kasabasına ve Nuh İlkokulu’na dönelim. Efendim 27 öğrencinin 8’i anaokulu öğrencisi ve kendilerinin bir mutfağı var. O mutfakta yemek yapıyorlar. Börek, pasta, kurabiye artık canları ne isterse ama sadece kendileri için değil, o kurabiyeler, börekler köyde yaşayan kimsesi olmayan yaşlılar için de. Üstelik yaptıkları yemekleri hep birlikte götürüp onlarla sohbet ediyorlar. Anneler de okulun her işine koşuyorlar, tüm okul birlikte portakal toplayıp pazarda satıyor ve okulun ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Bir arkadaşım soruyor: “Erkek çocuklar yemek işine girişiyor mu?” Öğretmen yanıtlıyor, “Burası anaokuluna ait ve benim sadece 8 kız öğrencim var. Geçen yıl üç erkek öğrencimiz de hamur yoğurmayı  öğrendi”.

Festivalde sadece müzikçiler yok, ressamsız, yazarsız, şairsiz festival olur mu? Bu festivalin en büyük özelliği bütün sanatçılara atom karınca gibi çalışmayı şart koşması. Nuh İlkokulu’nda Yusuf Taktak çocuklarla birlikte küçük bir sergi kotarıyor, Adnan Özyalçıner, “Işıl, çocuklar beni bir kucakladı, bir kucakladı kendimi birkaç yaş gençleşmiş hissettim. Şimdi daha çok çalışmak için İstanbul’a heyecanla gidiyorum” diyor. Çok isterdim Yalvaç Ural’ın çocuklarla çalışırken bir videosu çekilsin ve tüm okullarda gösterilsin, çocukların bembeyaz sakallarından ötürü “Dede” dedikleri İsa Çelik gittiği her okulda çizdi babam çizdi, bir süre sonra çocuklar ellerine kâğıt kalem alıp yaptıklarını İsa’ya göstermek için birbirleriyle yarıştılar. Ben geldiğimde Kenan Kocatürk ve Metin Celal ve Feridun Andaç işlerini yapıp dönmüşlerdi. Gazete çıkaran liseliler bana onları şimdi internetten takip ettiklerini söylediler. Haber vereyim. Ve tabii Afyon’da festival olur da müzeciler olmaz mı? Çünkü Frigya Vadisi’nin ucundayız, buraya on yıl önce geldiğimde ne yapıp edip Frigya Vadisi’ne gitmiş büyülenmiştim.Evet, artık tur şirketleri Frigya Vadisi’ni de o kocaman aslanları da turlarına dahil ettiler, yeni Afyon Müzesi de tam Kurtuluş Savaşı’nın önemli cephelerinin yer aldığı bu kente yakışır bir müze olmuş.

(Anaokulu öğrencisi kızlarla kurabiye yaptık)

‘SEÇİMLERİ UNUTTUM’

Tamam da sen ne yaptın diyeceksin, efendim ben yaklaşan seçimleri ve Allah’tan emir alan yöneticileri bir süreliğine unuttum. Aman bir iyi geldi bir iyi geldi ve hiç durmadan hep aynı şiirin son bölümünü içimden okuyarak (... O, saati sordu/ Paşalar: “Üç” dediler,/ Sarışın bir kurda benziyordu./ Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı./ Yürüdü uçurumun başına kadar,/ eğildi, durdu./ Bıraksalar/ İnce uzun bacakları üstünde yaylanarak/ ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak/ Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı...)* çocuklarla kurabiye yaptım, karlı dağları seyredip yağmurda kendimi termal sulara attım ve bu festivalden tüm zorluklarına rağmen vazgeçmeyen Hüseyin Başkadem kardeşimin yükselen tansiyonu için endişelendim. 

Ve Kadıköy iskelede alçakça öldürülen müzisyen kardeşim Cihan Aymaz için gökyüzünü selamladım. Galiba ben Şaman oluyorum. 


* Nâzım Hikmet “Kurtuluş Savaşı Destanı”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları