Bir Şaman: Hüsamettin Koçan!

26 Şubat 2013 Salı

Hepimiz kendimize ülkemizin boğucu gündeminden kaçmak için bazı yollar bulmalıyız. Önünde sonunda insanız ve şu ahir ömrümüzde soluklanma anlarımız olmazsa, geri kalandan pek bir hayır gelmez.

\n

Kendimize sürekli yol haritaları çizmeliyiz ve haftanın en az bir gününü kendimiz için, kendi yol haritamızda, özgürleşmek için kullanmalıyız. Bu en temel hakkımız, tembellik hakkı gibi bir şey

\n

Heyecanlıyım, bugün ressam Hüsamettin Koçanın retrospektif sergisine gittim. Ressamların her dönemini, tutkularını, takıntılarını ve kendilerini en iyi anlattıkları toplu sergileri severim. Çünkü ister beğenin ister beğenmeyin, toplu sergiler size bir dünya sunar ve siz bu dünyaya eşlik ettiğiniz için kendinizi daha keyifli, daha heyecanlı hissedersiniz. Tıpkı karanlık bir salonda bir film izler gibi

\n

Bir sırrı paylaşır gibi

\n

Salonun bir köşesinde oturmuş, çok ilginç bir videoya dalıp gitmişim. Bulunduğum alanda Hüsamettin Koçanın körler için yaptığı, beyaz tuval üstüne kabartma resimleri var. Ve videoda kadın erkek gözleri görmeyen insanlar, tablolara dokunarak, bir ressamın sırlarını çözmeye çalışıyorlar.

\n

Tuhaf ve etkileyici bir çalışma. Eller tuvalde dolaşıyor. Ressam onlara hangi sırlarını fısıldadı, onlar ne yanıt verdi bilmiyorum. Ama bir an gözlerimi kapatıp ellerimi o tuvallerin üstünde dolaştırmak istedim. Sonra tablolara kıyamadım, ya herkes dokunmaya kalkarsa; bu aklıma, Romada bir kilisenin kapısında insanlar sürekli dokunduğu için aşınmış çok güzel bir Meryem kabartmasını getirdi. Meryem eriyip gitmişti. Belki de Meryemin eriyip gitmesi iyidir Gene de tablolara dokunmadım.

\n

Tuz Tadı: Sergideki beni en çok etkileyen resimler Tuz Tadı başlığını taşıyordu. Bu resimlerin oldukça ilginç bir hikâyesi var. Resimler ilk kez 2007 yılında Çankırı tuz mağarasında sergilenmiş. Bu mağara yüzeyden 150 metre aşağıda, dehlizler halinde uzayıp gidiyormuş. Tuz dehlizleri

\n

Ve burada insanlığın büyük macerasını, hiçbir zaman ve mekâna bağlı kalmadan anlatan dev resimler... İnsanlığın büyük macerasında, tuz ve ekmek hep başroldedir. Sofraya hep birlikte konurlar. Her ikisi de büyük çatışmaların ve büyük şenliklerin vazgeçilmezleridir

\n

Keşke sergiyi tuz mağarasında izleyebilseydim. Çünkü her zaman, klasik sergi mekânlarının dışına çıkan sergiler temelde büyük bir cesaret taşırlar. Bir karşı koyuşu gerçekleştirirler, bir meta olmanın dışına çıkıp yaşamın bir parçası olmayı isterler. Bu nedenle bu sergiler bir kat daha değerlidir, en azından benim gözümde.

\n

Hüsamettin Koçanın bir temel özelliği var; fırçasını bu ülkenin coğrafyasıyla, tarihiyle ilgili bir kazıcı gibi kullanıyor. Onun için geçmişin sembolleri önemli ama bu sembollere körü körüne bir bağlılık göstermiyor. Onları bugüne taşırken, tüm resimlerinde bir sorusu var: Bu semboller neden böyle yüzyıllar boyu sürüp gittiler? İnsanlık onda hangi duyguyu, düşünceyi buldu ki hiç yok olmadılar.

\n

Bu duyguların en yoğun olduğu bölüm hiç kuşkusuz Fasikül III- Selçuklu serisi, bu resimler ilk kez 1995 yılında Alanya Kalesi ve tersanesinde sergilenmiş. Ressamın yer seçimine, cesaretine katılmamak mümkün değil. Ressam bu bölümde Selçukluyu kendi öznel kabullenişiyle bize yansıtıyor ve üç nokta üzerinde yoğunlaşıyor: Kabulleniş”, “göçerlik ve şamanlık”.

\n

Zaten tüm resimlere bir arada bakınca, ressamın bir Şaman maskesi taktığını düşünüyorsunuz. Bilge, yaratıcı ve yararlı.

\n

Ve aklınıza hemen ressamın kendi kentinde bir vefa borcu gibi oluşturduğu Baksı Müzesi geliyor. Bayburtun Bayraktar köyünde doğan ressam, yıllar sonra orada el sanatlarıyla modern sanatın birleştiği bir müzeyi hayata geçirdi. Bayraktarın eski adı ise Baksı ve bu Kırgız dilinde Şaman demek.

\n

İş Bankası Kibele Sanat Galerisine bir uğrayın ve bir Şaman sizi büyülesin derim.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları