Bu Sevgi Çok Duygusal (!)

07 Aralık 2014 Pazar

Bütün iktidarların kendilerini destekleyen, alkışlayan şairlere, yazarlara, oyunculara, şarkıcılara, türkücülere ihtiyacı vardır. Ülkenin entelektüellerinin bir kısmının bile olsa saflarında yer almalarını önemserler. Böylece her daim muhalif bir güç olması gereken bu kesim arasında kendi yanlarında davrananlar çıktığında, o kişiyi akıl alamayacak kadar güç ve paraya boğarlar. Aman abi sen bizden ol, yeter.
Abi, senin derdin ne? Kullandığın uyuşturucular nedeniyle çok mu borçlandın, biz bir çırpıda senin borçlarını kapatırız ve bizim iktidarımızın yaptığı her etkinlikte sen başımızın tacı olursun. Seni paraya boğarız.
Ah abi ah, sen yeter ki iste ama bu arada özellikle duygusal sözler söyle, insanların yüreğine hitap et!
Çok entelektüel görünen, aykırı sözler söylemeye meraklı bir bayan yazarsınız. Biliyoruz, hayatınızın son demlerinde her insan gibi çok paraya ihtiyacınız var. Ayrıca gücü ve iktidar olmayı ve kendinizi televizyonlarda, gazetelerde görmeyi çok sevdiğinizi biliyoruz. Öyleyse gelin bir anlaşma yapalım, siz TRT’ye bir dizi yapın. Yaptığınız dizi reytinglerde son yüzün arasına girmemiş, hiç önemli değil, TRT’nin malı deniz yemeyen domuz, hiç endişeniz olmasın, dizinizi tam 26 bölüm olarak şimdiden alıyoruz. Ama iktidar başı için ilginç söylemlerde bulunmalısınız. Onun yeryüzündeki gelmiş geçmiş en önemli kişilerden daha kıymetli ve alkışlanacak biri olduğunu söylemelisiniz. Ve biz size bir devlet ödülü verdiğimizde daha önce misallerini gördük asla almamazlık yok. Başınızın tacı yapmalısınız. Ne o, okulunuzla ilgili bir sorun mu var? Canım bir telefon bu sorunu anında halleder. Endişe etmeyin!
Ah ağabeycim ah! Sen ağır kabahatlar işledin. Durup dururken, artık ne düşündüysen, bu Gezicilerin yanında yer almalıyım diye kendini ortaya attın. Ekmeğin orada olduğunu sandın. Şimdi düştün mü kucağımıza. Sana ne yapsak ki, hadi yeni bir film parası verelim, bir de bizim çöplük var ya, neresi mi, tabii ki TRT, orada bir program yap. Ama senin kabahatin büyük oldu arkadaş, seni bu kadar yemleyebiliriz.
Ah hanımefendi, siz nasıl da hanım bir sanatçısınız. Sizi akil kadın yaptık, sizi reklamlarda oynattık, hanım hanım her dediğimizi yaptınız. Ah, tamam, o arsa meselesi mi? Aman canım o da iş mi, bir çırpıda her şey değişir ve arsa ansızın imara açılır.
Bu böyle sürüp gider. Bir de işin şu noktası var. Bazı sanatçılar ve entelektüeller toplumun balık hafızasına fazlasıyla güvenirler. “Canım benim yaptığım iş, söylediğim söz iki güne kalmaz unutulur gider. Devran gene eski devran olur.” Bunda bir miktar haklılık payı vardır. Bizim mahallede yapılan döneklikler, yapılan iktidar yalakalıkları bir süre sonra unutulur. Mesela, Hürriyet gazetesi yazarı İsmet Berkan, benim bizzat tanık olduğum bir televizyon programında Beşiktaş’taki deri pantolonlu, üstü çıplak yüz kadar pornocunun türbanlı bir bacıya saldırması olayının görüntülerini gördüğünü söylemişti. O gün bu gündür yüz pornocunun türbanlı bir bacımıza saldırdığına dair hiçbir görüntü çıkmadı. Ama İsmet Berkan, bu büyük yalanı söylememiş gibi gazetesinde kaldı ve televizyon programlarında ahkâm kesmeye devam ediyor.
Bu olay çok sıcak olduğu için anlattım. Daha neler neler var. Psikolojik bir olaydır, tabii ki aydınlar arasında da vardır. İnsanoğlu güce dokunmak ve onun bir parçası olmak ister. İşte muhalif duruş da burada başlar; iktidar büyüsünden mümkün olduğu kadar uzaklaşmak. Örneğin, AKP iktidarın ilk yıllarında, pek çok aydın iktidara dokunmak istedi. Yani bir parça iktidar olmak istedi. Daha sonra bunların bir kısmı, “biz kandırıldık” deyip günah çıkarmaya başladılar. Öğretim üyeleri, sosyologlar, mühendisler kandırıldılar. Şimdilerde beş yaşındaki çocukları bile kandırmak zor. Ama onlar kandırıldılar. Ve Türk halkının balık hafızasına güvendikleri için mutlu mutlu dolaşıyorlar.
İşte böyle, yeryüzünde binlerce romanın, yüzlerce filmin aydınlar ve iktidar ilişkisini irdelemesi rastlantısal bir olay değildir. Bir aydının bir, entelektüelin iktidar tarafından satın alınması, kul köle yapılması tüm insanlığın baş meselelerinden biridir. Bu nedenle ben Nobel ödülünü reddeden Jean Paul Sartre ve gene ülkemizde Devlet Sanatçısı ödülünü elinin tersiyle iten Fikret Otyam Ağabey’i kuvvetlice selamlamak istiyorum.
Sanatın her alanına sansür uygulanmaya başladığı u351 ºu dönemde bu mesele daha da büyük bir önem kazanılıyor. Ve bir söz; iktidarlar muhalif sanatçıları sevmez ama onlar vardır ve çoğunlukturlar.
Bir not: Saray’da devlet ödülünü alan Alev Alatlı’nın Cumhurbaşkanı’na hitaben George Orwell sizi ayakta alkışlardı” sözü bir karışıklık yarattı. Ne demek istiyor? Efendim, muhterem kaş yapayım derken göz çıkardı. Orwell’in “1984” adlı kitabında öyle karanlık, öyle despotik bir dünya anlatılır ki, dehşete kapılırsınız. Muhterem işte burada çuvalladı. Şöyle demeye getiriyor: “Siz öyle bir despotik ve dehşet verici bir ülke yarattınız ki, Orwell mezarından dirilip ayağa kalksa, Türkiye’ye gelse ve romanının tüm uygulamalarını gerçekleştiren bir Büyük Birader’i yani sizi görse, bu gerçeklik ve benzerlik karşısında dili tutulup helal olsun, benim hayal gücümü bile aşmışsınız diye sizi alkışlar.” Muhterem inceden hakaret ediyor. Alkışlar. Bu ne kafası bilemeyiz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları