Hayatın Militanı Olmak

06 Eylül 2011 Salı
\n

İki pazardır Ataol Behramoğlu Cumhuriyet Pazarda, Marksist düşünür Ernst Blochnun militan iyimserlik kavramını günümüz dünyasında ve özellikle ülkemiz için yorumluyor. Kısaca şöyle diyor: Dünyanın (toplumun, bireyin, somut koşulların) doğru bilgisine sahip olma çabası içinde ve Blochun tanımıyla gerçekçi olabilirlik gerçekleşmesi için eylemde bulunan militan iyimserlikşu anda yaşanmakta olan dünyada ve ülkemizde insana, hiçbir sonda bitmek istemeyen umuda en çok yaraşan, onu ve toplumu geleceğe en doğru biçimde taşıyacak olan, yol gösterici insani özellik ve bir erdemdir.

\n

Ben bumilitan iyimserlik” durumunu çok sevdim ve aklıma neler neler getirdi. Şöyle, geçenlerde arkadaşlarımdan biri bana bir çiçek armağan etti. Öyle bildiğiniz çiçeklerden değil. Bu bir çöl çiçeği, bütün çiçekler gibi su vermediğiniz zaman kuruyor, içine çekiliyor. Ama onu kurudu diye kaldırıp çöpe atmıyorsunuz, varsın bir köşede dursun. Diyelim ki, altı ay sonra birazcık sulayın, utanmadan sıkılmadan gene açıveriyor. Bir yıl sonra sulayın gene açıyor, üç yıl sonra sulayın gene açıyor. Sözün kısası tuhaf bir çiçek, farklı, belli ki kendi kendinin efendisi, bir süre hayata küsse de birazcık su onu kendine getiriyor, hayatını sil baştan yeniden yaşamaya başlıyor. Tıpkı çevremizdeki kimi zaman yadırgadığımız, kimi zaman takdir ettiğimiz, çoğunlukla canım o delinin teki deyip geçtiğimiz insanlar gibi.

\n

Oysa şöyle durup bir düşündüğünüzde, canım o delinin teki dediğimiz insanların davranışlarına önyargısız baktığımızda, onların varlığına çok şey borçlu olduğumuzu anlayıveririz. Yeter ki, önyargısız bakmayı bilelim.

\n

Örneğin sık sık geçtiğim Tekirdağ‘daki Uçmakdere köyünde bir ev var. Ben böyle bir şey görmedim. Tek katlı evin çevresi her çeşit tenekeye ekilmiş yüzlerce çiçek ve bitkiyle çevrelenmiş. Bir deli kocakarı ya da bir deli kadın hiç üşenmeden mahalle bakkalının, komşularının boşalttığı tenekeleri toplamış ve gene hiç üşenmeden, kar kış demeden onlara çiçek ekip hepsini dev boyutlara getirmiş. Köyün en gözalıcı evi onun evi ve emin olun evin önünden her geçişimde ben ve arkadaşlarım durup bir süre bu müthiş çiçek cümbüşünü seyrediyoruz. İşte farklı biri, tıpkı birazcık su bulduğunda hemen açan çöl çiçeği gibi. Bu cümbüşü yaratan kişiyi ister çölün ortasına atın, ister dağ başına, çok değil iki hafta sonunda ne yapıp eder orayı da cennete çevirir.

\n

Niyazi Bey de öyle biri. O bir otobüs şoförü, bulduğu her tatilde arkadaşları, dostları pijamalarını giyip televizyon izlerken o tavan arasına, kendini özgür, kendi kendinin efendisi hissettiği atölyesine koşuyor. Derdi gücü heykel yapmak. On beş günlük uzun tatilinde tek bir anı boş geçirmiyor. Toprağı yoğuruyor, şekil veriyor ve mahalle kahvesinin önünden geçerken ona seslenen, dalga geçen arkadaşlarına sadece gülümsüyor. Onu besleyen tek bir şey var. Heykel yaparken kendini özgür hissediyor; zamana hâkim olduğunu, ona dayatılan her şeyin dışında sadece kendisi için yaşadığını hissediyor. Edebi bir biçimde tariflersek, Farklı olmanın dayanılmaz çekiciliğine kapılmış biri o.

\n

Dostum gezgin Serdar da onlardan biridir. En büyük holdinglerde siyah takım giyip sabahtan akşama kadar çalışmak, iyi bir araba, iyi bir ev satın almak gibi olanakları varken bir sabah vakti, büyük çoğunluğa çekici gelen her türlü nimeti tepip, üç kuruşa dünyayı dolaşmaya başlamıştır. Tıpkı işyerinde doğrucu Davut olmaktan ötürü başına türlü belalar gelen, bir gün tasını tarağını topladığı gibi onu kariyerin, paranın en ucuna götürecek üniversitedeki görevinden istifa eden ve kendini bir sahil kasabasında en sevdiği işlere vuran, parası az ama zamanı bol olmayı seçen bir kadın arkadaşım gibi. Artık o da zamanın efendisi.

\n

Herkesin oh ben emekli oldum, yan gelip yatacağım dediği yaşta, bir başka arkadaşım da kendini hayvan sığınaklarına vurdu. Bazılarına göre delirdi. Sabahın köründen akşamın yedisine sekizine kadar öyle süslü köpeklerin değil, tam anlamıyla sokak köpeklerinin bakıcısı konumunda. Onu bir köpeğin tırnaklarını törpülerken gördüğümde biraz sinirlendim, ama sonra onun bu dehşet çabası karşısında saygı duydum. Belki de yaşamın içindeki yalandan, ona dayatılan tüm rollerden uzak en mutlu olduğu an o andı.

\n

Bakar mısınız bir çöl çiçeğinden başlayıp nerelere gittim. Anlaşılan bazılarının sonsuz kaçaklığından, hayatı bir yalan dolan bataklığı kılmaya çalışmalarından, sahte kariyerlerden, sahte mutluluk gösterilerinden pek bir sıkılmışım. Hadi hayırlısı.

\n

Ve herkesi yanıma çağırıyorum militan iyimserlikve hayatın militanı olmakhepimizin ilk işi olsun.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları