Kadınların Gönüllü Hizmetçiliği

12 Mart 2013 Salı

Afrikada bir ırmak kenarı. Cehennemi bir sıcak. Irmağın kenarındaki bodur makilerin arasında bir dişi aslan duruyor. Bedenini yere iyice vermiş, inanılmaz bir dikkatle çevresine bakıyor. Belli ki av peşinde. Sabrının sonu yok, saatlerce bekliyor. Nihayet antilop sürüleri su içmek için ırmak kenarına geliyorlar. Yüzlerce antilop, kocaman çatal boynuzlarıyla birbirlerini çiğneyerek su içmeye çalışıyorlar. Dişi aslan bir süre daha bekleyip birini gözüne kestiriyor ve yıldırım hızıyla gözüne kestirdiği antiloba saldırıyor. Antilop kolay lokma değil, mücadele ediyor. Boşuna; dişi aslan hiçbir şeye aldırmıyor. Onun tek bir düşüncesi var, dişlerini boynuna geçirdiği antilobu bir an önce öldürmek ve kendine enfes bir ziyafet çekmek.

\n

Kendine enfes bir ziyafet çekmek mi dedim, bu benim hüsnükuruntum, bekleyin. Nerede kalmıştık, antilopla dişi aslanın mücadelesinde. Nihayet antilop mücadeleyi bırakıp teslim oluyor, dişi aslan onun ölü bedenini sürükleyerek makilerin az ötesindeki açıklık bir yere götürüyor. İşte asıl kıyamet şimdi kopuyor. Birden yeleleri kabarmış bir erkek aslan, en erkek yürüyüşüyle ortaya çıkıyor. Sanki küçük dağları o yaratmış. Bir afilli yürüyüş, bir afilli yürüyüş. Kendinden acayip emin dişi aslana doğru yaklaşıyor. Dişi aslan ağzında ölü antilop, bir an öylece durup erkek aslana bakıyor ve ardından antilobu toprağa bırakıp usul usul geri çekiliyor. Erkek aslan hiç acele etmeden ölü antilobun yanına geliyor. Dişi aslan ve aniden bitiveren iki çakalın bakışları arasında avın en güzel yerinden yemeye başlıyor. Dişi aslan neredeyse huşu içinde onun yemeğini yemesini izliyor. İki çakal da bize daha vakit var diye bir süreliğine meydanı terk ediyorlar.

\n

Erkek aslan yiyor da yiyor... Neredeyse avın yarısını götürüyor ve dişi aslan bekliyor. Tanrım ben bu manzarayı ne çok yerde gördüm. İlericiliği kimselere bırakmayan parti toplantılarında, en aydın geçinen evlerde, kapısını çaldığım köy odalarında, varoşların tek gözlü kondularında... Ben, kendimi bildim bileli bu manzarayı gördüm. Erkekler en erkek biçimde tartışırlarken, en erkek biçimde sedire diz çökmüş otururlarken, en erkek biçimde Su getir karı diye bağırırlarken, hemen kapının önünde hazır ve nazır kadınları, kendimi ve hemcinslerimi çok gördüm.

\n

Hiçbirimiz bu dişi aslandan pek farklı değildik. Erkek parti lideriydi, televizyon starıydı, fabrikada işçiydi, köyün muhtarıydı, ama kadınlar sadece kadındı ve her an her emre hazır bekliyorlardı. Şimdi belgeselimize devam edelim. Evet, erkek aslan avın en güzel yerini yiyip bitirdikten sonra kıçını dönüp gene pek bir afilli tahtının bulunduğu yere doğru usul usul uzaklaşıyor. Geriye kalanlar dişi aslana yeterli oluyor.

\n

Maalesef kadınlar açısından durum bu kadar vahim. Yani eskiler boşuna sofrada aslan payı erkeğindir dememişler. Bir bildikleri varmış. Sadece sofrada mı, hayatın hemen hemen her alanında aslan payı erkeklerin. Evlilikte, iş hayatında, sosyal hayatta öncelik hep onların ve biz kadınlar belki de genlerimizdeki bu pek iç açıcı olmayan özellik nedeniyle onların arkalarında durup duruyoruz. Onların her alanda öne çıkmaları sanki bizim hizmetçi ruhumuzu okşuyor. Kendimizi pek bir işe yaramış hissediyoruz.

\n

Biz kadınların içinde bulundukları bu durumu anlatan ciddi bir teori de var. Adı, Kadınlarda Sindirella Sendromu. Türkçesi, kadınların hizmetçi olma gönüllülüğü. Şöyle arkanıza yaslanıp bir an düşünün. Kocanız işinde ilerlesin diye işi bir anda bırakan ve kendini tümüyle kocasına ve çocuklarına adayan siz değil misiniz? Kocanız parti çalışmalarına daha çok katılsın ve etkin olsun diye evde yemekli toplantılar düzenleyen siz değil misiniz? O eve kapanıp kitabını yazsın diye en olmadık işlerde çalışan siz değil misiniz? İşsiz kocasının cebine sigara parasını koyup temizliğe giden hemcinslerimiz olduğunu da hiç unutmayın; kocalar kahvede okey oynarken tarlayı temizleyen, eken, inekleri sağan ve sıra sıra çocuklara bakan hemcinslerimiz olduğunu da. Evet gen tablomuz şimdilik böyle. Ama size küçük bir sır. Hani bizdeki bu hizmetçilik ruhu var ya, arada sırada bizim de işimize yarıyor. Farkında olmadan kendimizi güçlü hissetmemizi sağlıyor ve ayaklarımız yere daha sıkı basıyor. Ve doğa bize en güzel armağanını sunuyor, analık ve aşk tutkusu. Rahmimizde çocuklarımızı büyüttüğümüz gibi ruhumuz da aşkı bir çocuk gibi besliyor ve bize erkeklerin pek de farkında olmadıkları muhteşem heyecanlar ve sonsuz sevinçler sunuyor. Sözün kısası aşkın büyüsü bizim oluyor, bu da her şeye değer. Değer mi? Bilmiyorum.

\n

\n

NOT: Bu yazıyı 2003 yılının 9 Haziran günü yazmışım, hiçbir şey değişmediğinden yeniden bilginize sunmak istedim. I.Ö.

\n

\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları