Mehmet Ali Güller

Yılmaz Güney tartışmasının asıl hedefi

18 Eylül 2023 Pazartesi

Elbette Yılmaz Güney de tartışılır, hiç kimse eleştirilmekten muaf değildir. Ancak Yılmaz Güney tartışmasının asıl hedefini ve tartışmayı kullanan siyasi odağın amacını saptamak tartışmanın içeriğinden daha önemlidir.

Yine de önce içeriğe değinelim. Sanatçıları tartışırken ölçü hatası yapıldığını düşünüyorum. Bunda birinci neden iktidarın sanatçıları kendi siyasi hedeflerinde kullanmasıyken ikinci neden de kavramlarla ilgili sorunumuzdur.

Çoğu zaman sanatçı, aydın hatta entelektüel aynı anlamda kullanılıyor. Oysa bu üç kavram birbirinden farklıdır. Çok kabaca tanımlarsak: Sanatçı sanat üreten, uygulayan; entelektüel bilgili, düşünen, yorumlayan; aydın ise çağının çelişkilerini çözümleyerek tutum alan kişidir. Dolayısıyla her sanatçı entelektüel ya da aydın değildir, her entelektüel de aydın değildir.

SEZEN AKSU ÖRNEĞİ

Çoğu zaman sanatçıyı sanat ölçütüyle değil, siyasette aldığı pozisyonla hatta kişisel özellikleriyle değerlendiriyoruz. Örneğin Sezen Aksu’nun AKP-FETÖ anayasa değişikliğine destek vermeyenleri “iki cihanda lekeli” ilan etmesini, dahası bu tutumu nedeniyle kendisine “sensin kirli” haklı eleştirisi yapan Merdan Yanardağ’a dava açıp haciz işlemi başlatmasını, onun sanatından ayrı olarak değerlendirmeli ve eleştirmeliyiz.

Sezen Aksu’yu “sanatın ölçüleriyle” değerlendirdiğimizde başarılı bir sanatçıdır. Mesele de budur, Sezen Aksu sanatçıdır, aydın değildir. Aydın olsa, siyasal destek verdiği merkezin kendisini en sonunda bir şarkı sözünde Âdem ve Havva’ya cahil dediği için linç edeceğini zamanında görerek tutum alırdı. Çünkü aydın, çağının, toplumunun çelişkilerini çözümleyerek tutum alabilendir.

SANATIN ÖLÇÜSÜ

Yılmaz Güney’i de öncelikle sanatın ölçüleriyle değerlendirmeliyiz. Ve o ölçüler içinde Yılmaz Güney Türk sinemasının en tepesindedir. Dünyaya etkisi bakımdan kıyaslarsak Türk şiirinde Nâzım neyse, Türk sinemasında da Yılmaz Güney odur.

Kadına şiddet ya da karıştığı cinayet üzerinden Güney’in sanatını küçümsemeye kalkan, kendisini küçültür. Güney çok başarılı bir sanatçıdır. Diğer yandan Güney, çağının ve toplumun çelişkilerini çözümleyerek tutum takınan bir kişi olarak aynı zamanda aydındır.

Özetle sanatçıyı sanatıyla ve sanatın ölçüleriyle değerlendirmeliyiz; kişisel zaafları, hataları ve suçlarıyla değil. Elbette kişisel olanları da eleştirebilirsiniz ama o bir sanat/sanatçı değerlendirmesi değildir. Sanatçıyı sanatının ölçüleriyle değerlendirmediğiniz taktirde, sanatın tarihini de yazamazsınız; çünkü kişisel olan ölçü olursa, dünyadaki pek çok büyük edebiyatçıyı, oyuncuyu, ressamı yok saymak durumunda kalırsınız.

İKTİDARIN KÜLTÜREL HEGEMONYA AMACI

Gerçi Erdoğan’ın sanatçıyı siyasal ihtiyacına göre kullandığını biliyoruz ama yine de anımsatalım, 20 Mart 2010’da Dolmabahçe’de 77 sanatçıya kahvaltı verdiğinde şöyle demişti: “Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney’in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi.”

Evet, Erdoğan için 2010’un ihtiyacı öyleydi; devletin kurumlarıyla çatışırken yaslanabileceği sanatçıları da kullanıyordu. O gün kahvaltıya katılan 77 sanatçının çoğunun akıbeti ortada. Dikkat edin, son yıllarda Ahmet Kaya’ya da pek atıf yapmaz oldu; çünkü Ahmet Kaya’nın kimi sözlerinin yanında çok hafif kalan sözleri söyleyenlerin bile “PKK propagandasından” hapse atıldığı bir siyasal iklim yarattı.

Gelelim Yılmaz Güney tartışmasının asıl hedefine. İktidarın ideolojik yayın organı Yeni Şafak’ın yazarı net ortaya koyuyor o hedefi: “Yılmaz Güney isimli tanrılarının fanusunda hafif bir çatlak oluştu. Darısı Mahir’inden Deniz’ine diğer tanrıların başına.”

Evet, siyasal İslamcıların derdi sanat tartışması değil, kültürel hegemonya kurabilmek için solu, devrimciliği hedef alıyorlar. Asıl mesele budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları