Ağlatan Dans

22 Haziran 2014 Pazar

Survivor’u Turabi kazandı. Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilir mi? Bu sorunun yanıtını Survivor’da bulabiliriz: Gökhan Keser’in Turabi’ye karşı şansı var mıydı? Hayır. Çatıcıların son dansı ülkem insanının yarısı için “Ağlatan Dans”a dönüştü.
Sahi yüzde 50 niye bu kadar hayatın dışına itildi? Reel siyasetten niye bu denli uzaklaştı?
Bu sorunun yanıtı da “Kış Uykusu”nda gizli. Orada bir Aydın var uzakta. Kapadokya’da. Yaşama küskün. Aşk yorgunu. Gizleniyor. Kendinden. Hayattan. Çoktan terk etmişler aslında Aydın gibileri bu toprakları. Ruh gibi dolaşıyorlar ortalıkta. Oysa ruhları yaban ellerde yalnız mültecileri oynuyor. Sürgündeler. Farkında değiller. Nuri Bilge Ceylan ne güzel anlatıyor bu ruh halini. Ne yaman çelişki? Benim yalnız ve güzel ülkemde hâlâ sinema yapılıyor. Hem de hasından.
Ve gençler geliyor. TÜRSAK’ın “Geleceğin Sineması” adında çok anlamlı bir yarışması var. Sinema okuyan üniversite öğrencilerinin kısa film senaryolarını destekliyorlar. “Kış Uykusu”ndan çıkıp bu gençlerin ödül törenine gidince daha bir umutlandım. Geleceğin pırıl pırıl 20 sinemacısıyla karşılaşınca bu ülkede yaşadığım için şanslı olduğumu bile düşündüm. Ödül alanların arasında Çanakkale Üniversitesi’nden bir öğrenci vardı. Proje dosyasını yarışmaya gönderebilmek için cebindeki son 20 lirasını kargoya yatıran ve iki gün aç kalan bir sinemacı. Utanarak anlatıyordu. Açlıktan ve utançtan film üreten gençler çıkıyor bu topraklardan. Ne diyeyim? Siyaset utansın. “Şimdi ne yapacaksın?” diye sordum aç ama umutlu genç sinemacıya? “Üç beş kuruşa dizilerde asistanlık yapmak için iş arayacağım” diyordu. İstanbul’da tutunmak için başka çaresi yoktu. Ne yaman çelişki Yarabbim?
Ekmek kavgası ve hayallerimiz. Hangisi kazanır? Alın size bir Cumhurbaşkanlığı seçimi sorusu daha. Emek, umut ve sevgi siyasete galip gelir mi? Hayal mi?
Hayal Kahvesi’nde Melis Danişmend söylüyordu o gece: “Haberin yok, ölüyorum! Azdı yine deli gönül. Üzerine geliyorum. Geçti yine boş bir ömür. Gözlerinden öpüyorum.” Ben de yüreğimi umutla doldurup “iyi ki bu kentte yaşıyorum” diyorum. Bırakma beni “Ulan İstanbul.”
Televizyonda yeni bir dizinin fragmanı dönüyor. Adı “Ulan İstanbul.” “Haberin yok ölüyorum” şarkısını söyleyerek son nefesini vermekte olan televizyona hâlâ iyi diziler çekilebilir mi? İmkânsız mı? Çıkmayan candan umut kesilmezmiş. Show TV’de başlayan yeni dizi “Ağlatan Dans” imkânsız aşkı anlatıyor. Farklı kültürlerden iki ailenin çocukları, Çerkes genci Zoloy (Kıvanç Kasabalı) ile Türk kızı Begüm’ün (Öykü Çelik) imkânsız aşkını. Çerkes kültürünün anlatıldığı ilk dizi bu Türk televizyon tarihinde. Tesadüfe bakın ki dizi Çanakkale’de çekiliyor. İstanbul’da iş arayan genç sinemacı Çanakkale’deki dizide iş bulabilir mi? İmkânsız mı?
Ağlatan Dans’ın jenerik müziği harika. Lakin hikâye zayıf. Aksak. Âşıkların babalarının birbirlerini öldürdüğü çelişkisiyle imkânsız aşkı beslemeye çalışıyor. Oysa Çerkeslerin Ağlatan Dans şarkısı başlı başına büyük bir hikâye.
İnşallah dizinin akıbeti çatıcıların son dansı gibi olmaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları