Paralel ‘MİT’oloji

19 Ocak 2014 Pazar

Bu topraklarda paralel efsaneler çok anlatılır. Bir yanda Dede Korkut hikâyeleri, Ergenekon destanı ve ünlü Türk mitolojisi Kızılelma, öte yanda İlyada’dan Odysseia’ya, Troya’dan Karya’ya dek uzanan geniş bir yelpazede buluşan renkli bir kültür ocağıdır benim ülkem.
Eskiden Zeus’un aşk hikâyelerindeki Eros’la özdeşir, Mecnun gibi çöllere vurur Leyla’mızı arardık. Ama başucumuzda Şeyh Bedrettin’i, İnce Memed’i, Yunus Emre’yi ve Dede Korkut’u da eksik etmezdik. Şimdilerde küresel krizler gibi efsanelerimiz de teğet geçiyor bize. Ayrışıyoruz. Yarılıyoruz orta yerimizden.
Güneş Bodrum Kalesi’nin ardından denize batarken, barlar sokağının tenha bir kahvesinde devlet kanalı TRT’de yeni başlayan ‘Kızılelma’ dizisini izlemek bu yüzden çok manidar geldi bana. Yeni James Bond’umuz Murad Altay (Furkan Palalı) kadın şefi Meryem Kadıoğlu’ndan (Zeynep Eronat) kutsal görevi devralırken Pers Kralı Mousolus tarafından esir tutulan Karya Prensesi Ada’nın efsanesini Bodrum kalesinden kurtarmayı düşünebilir mi acaba? Dünyanın yedi kültürel harikasından biri kabul edilen ve Bodrum’dan sökülüp Londra’daki British Museum’da esir tutulan Halikarnas Mozolesi’ni kurtarmak için ulusal bir operasyon düzenleyebilir mi bizim serseri Mit’çimiz? James Bond Kapalıçarşı’da motosikletiyle uçarken, yeni ‘Deli Yürek’ Murad Altay, F 16’larla Londra semalarında bir gezinti yapıp müzenin içine dalabilir mi? Böyle bir vizyonu var mı bizim siyasi projecilerimizin veya ‘efsane’ yazarlarımızın? Çok şey mi istiyorum? Londra ağır geldiyse Berlin’deki Bergama Müzesi de olur. Yoksa bizim kahramanlarımız kurgu bile olsa sadece kendi çöplüğünde mi ötebiliyor? Suriye, Kuzey Irak ve Mısır neyimize yetmiyor mu deniyor?
Milli İstihbarat Teşkilatı’nı mitleştirme amacıyla hazırlanan yeni proje ‘Kızılelma’ milliyetçi-muhafazakâr çizgiden kahramanlık efsaneleri üretmeyi amaçlıyor. Sorun da burada başlıyor. Küresel ekonomiye göbekten bağımlı bir hükümet politikasıyla yoğrulan, gündelik ve pragmatik gelgitleriyle sürekli değişken ve kaygan bir zeminde tutunmaya çalışan milliyetçi-muhafazakâr ideolojiden nasıl bir kahraman yaratılır? Kızılelma ekibinin işi zor. Hakikaten zor.
Barış sürecine ters düştüğü için yayından kaldırılan ‘Sakarya Fırat’ ekibi bu kez hükümetin en ‘güvenilir’ kurumu MİT üzerinden devleti mitleştirme gibi paradoksal bir göreve soyunuyor. Osman Sınav aslında zoru başarmak için iyi bir yol seçmiş. ‘Vatan için ölmek’ şiarından ‘Ülken için yaşa, aşkın için öl’ ülküsüne evrilmiş yeni bir milliyetçilik söylemi yaratmak istiyor Kızılelma’yla. İnançlı, âşık, delişmen, serseri ve kendine buyruk yerli bir James Bond karakterini, yani yeni Türkiye’nin yeni Polat Alemdar’ını, daha doğrusu yeni Yusuf Miroğlu’sunu çıkarıyor karşımıza. Pişmiş aşın üstüne biraz da komedi serpiştirerek servis ediyor seyirciye. Velakin yeni MİT ajanının Deli Yürek’in üstüne çıkması zor. Furkan Palalı hep Kenan İmirzalıoğlu’yla karşılaştırılacak. Kızılelma yapım olarak da Deli Yürek’ten daha iyi değil. Ana karakterler dışındaki cast zayıf. Komedinin dozu abartılınca bazı sahneler gülünç olmuş. Akbil esprisi ‘running gag’ olabilir, ama fazlası kahramanın inandırıcılığını zayıflatıyor.
Sonuçta ideolojik zemindeki kayganlık Kızılelma’nın başında Demokles’in kılıcı gibi duruyor. Şefkat Tepe’ye rakip olarak üretilen, resmi ideolojinin yeni kurgusal projesi Kızılelma, bize paralel dizi kavramını da kazandırmış oldu.
Bundan sonra paralel efsaneler izlemeye hazır olun. Mitolojilerimizden devşirilen kahramanlarla ‘karanlık kurul’ların amansız savaşı, yeni operasyonlar, sürek avları, rüşvet ve yolsuzluk dosyaları ekrandan saçılmaya başlayacak bir bir. Hem de ‘arkası yarın’ kıvamında.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları