Avrupa’nın ‘Devlet’ Krizi ve Sarkozy...

05 Temmuz 2014 Cumartesi

Fransa Büyükelçisi Laurent Bili önceki gece İstanbul Fransız Sarayı bahçelerinde… “Türkiye’nin Bob Dylan”ı diye takdim ettiği Zülfü Livaneli’yi; çok yönlü, zengin, sıra dışı kariyeri ve barış, özgürlükler, insan hakları mücadelesi adına “Legion d’Honneur”le taltif ederken biz bir köşede bir Fransız gazeteciyle Avrupa’nın gündemine bomba gibi düşen “Sarkozy gözaltısını” konuşuyorduk…
Nüfuzu kötüye kullanmak, yolsuzluk, yargıyı etkilemek” gibi gerekçelerle bir polis karakolunda bu hafta başı 15 saat sorgulanan ve akabinde hakkında soruşturma açılan sabık cumhurbaşkanı için meslektaşım, “Fransızlar şokta!” dedi ve ekledi:
Sarkozy’nin kanunsuzca, eşkıya gibi davrandığı ve ‘devlet’ değerlerinin hepten aşındığı ortaya çıktı. Fransa’yı asıl sarsan, son kertede bu oldu!
Fransa, herhalde köklü “devlet” geleneklerini, Avrupa’da en ciddiye alan ülke.
Fransa cumhurbaşkanının, devletin en temel ilkeleri ve kurallarını tümüyle hiçe sayan bir şekilde sadece kendi kişisel hırs ve çıkarlarına odaklanması; kişisel çıkarlarını, devlet çıkarlarını by-pass eder şekilde her şeyin üstünde tutması ve devlet geleneğinin iflası…
Özetle Fransızları en sarsan boyut olmuş.

Fransa, İtalya, İspanya’daki çürüme
Eski kıtanın en deneyimli ve köklü devletinin dahi uzun yıllar içişleri koltuğunda oturan, daha sonra cumhurbaşkanlığına tırmanan bir “Baba/ Parrain” profilindeki politikacının eline düşmesi; gerçekte sade Fransa’nın değil tüm Avrupa’nın krizini tanımlıyor.
Palais de France”ın görkemli bahçelerinde Fransız muhatabımla konuşurken meselenin gerçekte yalnız Fransa ile sınırlı olmadığını teslim ettik…
İtalya’da Berlusconi örneğin devlet kurumlarını Fransa’da yok sayan Sarkozy’den aşağı kalır işler yapmamıştı...
Rüşvet alıp rüşvet vermekten mafya ilişkilerine, “bunga bunga partilerine”, özel çıkarları, öncelikleri için “torba yasa”lar yapmaya dek “yozluğun” her türü Berlusconi’de vardı…
Sade Berlusconi mi?
Ayyuka çıkan skandallar yüzünden tahtını bir sürpriz hamleyle devretmek zorunda kalan sabık Kral Juan Carlos’un kızı ve damadının karıştığı “yolsuzluk” ve “kişisel çıkar” davaları; bir vakitler Kanuni ile Akdeniz’i ortaklaşa bölüşen büyük imparatorluk geleneğinden gelen İspanya’da da, eski “devlet adabı” ve “geleneklerinin” darbe yediğini göstermekteydi.
Mahkeme salonlarında “hortumladıkları paraların” hesabını vermek zorunda kalan Prenses Cristina ile damat Inaki Urdangarin’in yolsuzluklarının yanı sıra tahtı bırakmak zorunda kalan kralın da, Körfez şeyhleri ve Arap kralları ile al takke ver külah akçeli ilişkiler içinde olduğu, kişisel makamını kullanarak menfaat temin ettiği İspanya’da yaygın biçimde konuşulmaktaydı.

Türkiye bu iklimde evriliyor
Sabık İspanya kralı gibi tıpkı…
Körfez prensleri ile yakın plan “iş tutan” bir diğer eski Batılı hükümet başkanı da Blair!
Ortadoğu’ya sözde demokrasi getirmek” için Bush’la beraber Saddam’ı alaşağı eden Irak savaşını başlatan Blair şimdi Arap dünyasının en beter diktatörleri ile servetine servet katıyor.
En son “darbeci Sisi”ye “danışman” olan ve Arabistanlı Lawrence misali “danışmanlık” kisvesi altında Ortadoğu’nun altını üstüne getiren eski İngiltere Başbakanı Blair; Kazakistan’dan Romanya’ya uzanan “iş alanını” Abu Dabi’de açacağı bir özel bürodan yönetecekmiş.
Guardian’da okuduğum bir yazı, “büro”nun Blair’in kendisi sanki hâlâ başbakanlıktaymış gibi örgütleneceğini belirtiyor…
Başka deyişle…
Devletin resmi kurumlarıyla gayri resmi ve de çoğu zaman gayri kanuni akçeli çıkar ilişkilerinin ne ölçüde iç içe geçtiği bundan böyle artık belirsiz.
Guardian”a konuşan üst düzey bir İngiliz görevli bunu “Blair’in kimi temsil ettiği ve tam ne yaptığı belli değil!” diyerek açıyor.
1998-2005 arasında Almanya’da başbakanlıkta oturan ve bu koltuktan ayrıldığı tarihten sonra Rus enerji devi “Gazprom”un yönetim kuruluna katılan “sosyal demokratGerhard Schroeder de Blair gibi tıpkı “ne yaptığı tam belli olmayan” bir güç simsarı…
Rusya’nın Kırım’ı ilhak ettiği dönemde bile öyle ki Schroeder, Putin’le içli dışlı gözükmekten çekinmiyor ve Rus devlet başkanının, bizzat şahsının 70. yaşgününde düzenlediği, hangi pazarlıkların döndüğü belli olmayan “havyar, şampanya” partilerine katılıyor.
Devlet”lerin kurumsal ağırlıkları kısaca aşınırken kişisel “nüfuz ağları” ile gündeme gelen “güç baronları” her geçen gün biraz daha öne çıkıyor.
Türkiye’de parlamenter sistemin “tek adamın gücünü” yücelten nevi şahsına münhasır bir başkanlık sistemine evrilmesi işte -heyhat!- bu uluslararası ortamda oluyor.
Sonunda hiçbir şey rastlantı değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları