Balkon Badiresi

05 Nisan 2014 Cumartesi

Olmayacak, sıra dışı, en aykırı şeyleri bile baş döndürücü hızla öğüten, hazmeden, unutan Türkiye’nin aksine dünya balkon şokunu üzerinden atamadı.
AB örneğin, seçimin akabinde hemen sıcağı sıcağına Türkiye ile oldukça önemli, kritik bir toplantıyı- “Ortaklık Komitesi toplantısını”- süresiz erteledi.
Diplomatik çevreler; “Bu ortamda bir araya gelinmesini doğru bulmadık!”demiş, eklemişler; Türkiye’ye çok sert eleştiriler yöneltilecekti. İki taraf ta toplantıdan, öncesinde olduklarından daha mutsuz ayrılacaklardı!”
Daha fazla gerginliğe yol açmamak ve ilişkilerin olduğundan fazla hasar almasının önüne geçmek namına gelecek haftaki toplantı, belirtilmeyen tarihe ertelenmiş…
Çoktandır derin dondurucuya kaldırılan süreç artık iyice pamuk ipliğinde; demek koptu kopacak…
Hepten kopmamak için karşı karşıya, yüz yüze gelmemeyi tercih ediyorlar.
Türk pazarını gözden çıkaramıyorlar ama siyaseten mesafe alıyorlar.

AB’de düşünülemeyecek tablo
Seçimlerin ardından, “avukatlar haftası” için Adana’ya davet edildim. Adana Barosu, “Avrupa Birliği” üzerinde bir konuşma talep etmişti. Konuşmamı baştan sona Avrupa’nın işte bu balkon şokuna” ayırdım.
Üzerinde durduğum ilk husus, “balkon”un bir Omo/Ariel gibi yolsuzlukları yıkayıp temizleyen deterjana dönüştürülmesinin yarattığı şok oldu...
Şaibelere karışan hanedan üyelerinin cümlesinin, resmi titri olmayan Egemen Bağış’la birlikte balkonda oluşturduğu o tablo;AB demokrasileri için asla düşünülemeyecek bir kareydi.
AB üyesi İspanya’da, taht vârisi bir prensesin dahi, kralın yanı başında saray balkonundan halkı selamlamak yerine; isminin karıştığı yolsuzluk skandallarından arınmak uğruna mahkemelerde hesap verdiğini ve bu süreçte, Türkiye’deki tablonun aksine İspanyol kraliyetinin resmi kabullerinden çıkartıldığını ve açıkça dışlandığını düşünecek olursak Ankara’daki balkon dayatmasının ne ölçüde yadırgandığını kavrayabiliriz.
Avrupa’dan bakıldığında bir o kadar yadırgatıcı olan bahis kuşkusuz, “Rabia” işareti ile balkondan seslenen Erdoğan’ın “tekbir”lerle bölünen konuşmasında ümmet vurgusuyla Suriye, Mısır, Filistin, Bosna Hersek, Kosova’ya gönderdiği selamlar oldu. Türkiye’nin artık giderek sade kâğıtta kalan “laik”kimliğinden büsbütün kopuşu olarak bu, belleklere kazındı.
Bir “cihat” havasındaki bu görüntülerin üstüne, başbakanın içine Gülen’i de alan cepheyi genişleterek muhalefete ezcümle savaş açması; medyaya “Harflerinden, manşetlerinden kan damlayan o kalemler yenildi!” meydan okumasıyla tekrar gözdağı vermesi Avrupa başkentlerinde kuşkusuz çok derin tereddüt ve kaygıyla karşılandı.
Türkiye’nin yeni bir muhalefete ihtiyacı var diyerek Erdoğan’ın çekinmeden muhalefete bir torna” ayarı vermeye kalkması, yeni muhalefetin bundan böyle “77 milyonla aynı dili konuşmasının beklendiğini” ifade etmesi ve “hesaplaşma”lara göndermede bulunması, dünyayı afalattı.

Artık şekil dahi korunmuyor
Seçim ertesi izlediğim CNN International haberlerinde, “çok tehditkâr” olduğu belirtilen konuşmadan duyulan tedirginlik ve şaşkınlık barizdi. İtalyan RAI televizyonu da benzer biçimde tehdit”e odaklaşmıştı.
İngiltere’nin Guardian gazetesi keza “zafer konuşması” ile bağlantılı biçimde Erdoğan’ın hoşgörüsüz, öfkeli, diktatoryal liderlik stiline gönderme yapmaktaydı.
Özetle 30 Mart konuşması; “görüntüyü dahi korumaya ihtiyaç duymayan” başbakanın dümeni; -dünya başkentlerinin algıladığı biçimde- tam gaz otoriterliğe kırması olarak böylece tescillendi.
Bu çok dikkat çekici bir dönüm noktası.
Türkiye’de geçmişte evet çok ağır baskı yönetimleri oldu. Ancak “askeri vesayet”ler bile en azından “ambalaj” babında dünyaya bu minvalde Mussolini Balkonu” görüntülerini doğrudan vermekten kaçındı.
Biçimsel bir demokrasi tablosunun” dahi artık korunma çabasının olmadığı yeni bir ahval söz konusu.
AB dahil dünyada asıl şoku yaratan gelişme, özde bu oluyor.
Başbakan son ocak ayında Brüksel’e gittiğinde görüştüğü tüm üst düzey AB yetkililerince uyarılmış, kendisinden “hukuk devleti, bağımsız yargı, erkler ayrımı” taahhütleri alınmıştı. Ama eski tas eski hamam. Gidişatta olumlu bir değişiklik olmadığı gibi; tersine seçime tam giderken “Youtube”, Twitter”yasaklarıyla ifade özgürlüğünün kısıtlanması; sandıktaki usulsüzlük iddiaları ve ardından ortaya çıkan bu balkon travması; resmin netlik kazanmasına yol açtı.
Son hızla “Türkiye ile müzakerelerin durdurulmasını talep eden ve bu “Erdoğan Türkiyesi’nin artık Avrupa’ya ait olmadığını” doğrudan söyleyen Alman Hıristiyan Demokratlarının geniş sempati topladıklarından emin olabilirsiniz.
Balkon tablosuna” bakan Avrupalı tüm muhatapların, hangi siyasi görüşten olursa olsun vardıkları/varacakları tek sonuç budur
Gelecek haftaki AB toplantısının süresiz ertelenmesinin gerisinde yatan yalın gerçek, tarafların artık birbirlerine söyleyecek sözünün kalmamış olmasıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

CHP tüzük kurultayı 1 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları