‘Çılgın Adam’ın Son Günleri…

30 Mart 2014 Pazar

Sandıktan yeni döndünüz ya da yeni gideceksiniz.
Havadan sudan söz edelim biraz da…
Sıra dışı ve çok çarpıcı bulduğum bir televizyon dizisini anlatmak istiyorum…
Vizyona girdiği 2007’den bu yana aslında epey konuşulan bu ünlü dizinin adı Çılgın Adamlar/ Mad Men
Dizinin son kısımı “7. sezon”, nisanda başlayacak…
Bu son sezon açılırken şimdi Time dahi Çılgın Adamların Son Günleri” diye diziyi kapak yapıyor. Zira “Çılgın Adamlar”, ABD Başkanı Obama’nın konuşmalarında göndermede yapmaktan kaçınmadığı bir “kült” dizi olmuş durumda...
‘60’lar Amerikası’nda bir “reklam ajansını” konu alan dizi, ajansın ortakları ve sekreterleri dahil; firma içinde geçen olaylarla beraber dışardaki fırtınalı dünyayı anlatıyor…
Soğuk Savaş…
Küba krizi…
Kennedy suikastı…
Vietnam Savaşı…
Irk ayrımcılığı mücadelesi…
Ve ırk ayrımcılığından beter biçimde sinsi ve baskın, köklü cinsiyet ayrımcılıkları….
Hepsi ve her şey var hikâyede!
Dizi tüm bunları ağır ve sıkıcı bir tuğlaya dönüştürmeden; başroldeki bir numaralı “çılgın adamı” reklamcı Don Draper’ın hayat hikâyesine dolayarak anlatıyor.
İlk bölümü seyrettiğinizde bir daha… kopamıyorsunuz.

Sinemayla aşık atan kalite
Türk televizyonlarında artık hemen seyredecek hiçbir dizi kalmadığı için, bilgisayarda öylesine… vakit geçirmek için gezinirken tesadüfen yeni takıldım aslında “Çılgın Adamlara”…
“‘60’ları anlatan dönem dizisi” fikri cazip geldi...
Şöyle bir tıkladım. Tıkladığım anda çarpıldım….
Sinemada dahi ender rastlanacak ayrıntı ve özenle hazırlanmış harika kostüm ve dekorlar…
Mükemmel ışık, müthiş bir sanat yönetmenliği, şahane oyunculuk ve müzik…
O kadar ki insan kendisini birden, 60’lı yılların bir reklam şirketinin duvarları içinde hissediyor.
O yıllarda Amerikan kapitaliziminin büyük Tanrıları sayılan… sigara endüstrisi, araba endüstrisi, gıda endüstrisinin alicengiz oyunlarıyla içerden tanışıyor.
Salt kişilerin öykülerine odaklanmıyorsunuz...
Ça-çalar ve “twist”lerle başlayan, Beatles müziği ile kanatlanan bir çağın “ruhuna” tanık oluyorsunuz.
Bugünkü “modern dünya”, sanki o yıllarda şekilleniyor…
Daktilolar ardında o yıllara dek sade sekreterlik yapan kadınlar; çok yeni yeni iş dünyasına adım atıyorlar…
Uçakla yolculuk etmek”, Manhattan’ın o şık ofislerde çalışan insanlar için bile o yıllarda henüz bir “yenilik”…
Müreffeh banliyölerde yaşayan kadınlar, Amerikan rüyasının kendileri için “vaat ettiği cennetin sadece çocuk bezi değiştirip, kocalarının beklemekten ibaret olmadığını fark ediyorlar…
Göz önünde eski bir dünyanın kayıp gittiğini, yeni bir dünyanın filizlendiğini görüyoruz.
Dizi bu yüzden art arda prestijli ödüller kazanmış. Noksansız ‘60’lar tasviri yüzünden haklı övgüler almış…

Yeni iddia ‘roman’la yarış
Sanat yönü böylesine gelişmiş ve sinemayla adeta yarışacak iddiada bir diziyle karşılaşmayı doğrusu beklemiyordum…
Bizdeki yerli dizilerle karşılaştırmak gerekirse, Çılgın Adamlar” standardının en yakınına gelen yapımın Hatırla Sevgili olduğunu söyleyebiliriz...
Hatırla Sevgili” ile tanıyıp sevdiğimiz Beren Saat’in de söylediği gibi ne yazık ki, yaşamın her alanını teslim alan ağır sansür yüzünden Türkiye’de bu ayarda diziler artık belli ki pek çekilmeyecek.
Türkiye’de dizi piyasasının cazibesini giderek yitirdiği dönemde, dünyada dizler ciddi yükseliş yaşıyor. “Çılgın Adamlar”, 2000’lerin ikinci on yılındaki bu yeni yükselişin işte tipik bir örneği…
Öyle ki İtalya’nın Repubblica gazetesinde bu yeni yapıtların, sinemanın da hatta ötesinde giderek “romanla dahi yarışa çıktığına” dair henüz çok yeni bir yazı okudum…
Arka plana tarihi koyan, ak ve kara… basmakalıp, yapay tiplemeler yerine karmaşık karekterlerin yer aldığı, yıllar süren büyük dizlerin marifeti, (tıpkı romanlarda olduğu gibi!) bireysel yazgılarla kollektif yazgıları bir araya getirip harmanlamasında” yorumu yapan yazının başlığı da ilginçti: “Televizyon dizileri Garcia Marquez Olurlarsa!” (Gabriele Romagnoli; 9 Mart, 2014
20. yüzyıl başını anlatan ve İngiltere’de reyting rekorları kıran Downton Abbey gene bu yüksek kaliteli dönem dizisi” anlayışına başka bir örnek…
Türk dizilerinin bu üst düzey standartlara yeniden yaklaşabilmesi için, sanat-kültür, TV dünyamızın girdiği korkunç cendereden kurtulmayı beklemekten başka çare yok.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları