Cumhuriyet ne zaman ilan edildi?

08 Ekim 2023 Pazar

Bir sokak röportajının sorusu bu: 

-Bilmiyorum... Hiç bilmiyorum. 

-19 Mayıs? Değil... Bilmiyorum. 

-Cumhuriyet?

Yanı başındaki arkadaşından yardım istiyor: 

“Cumhuriyetin yılı kaçtı lan?”

Arkadaş daha gabi: 

-Bilmiyorum ki? Onu pek bilmiyorum. 

-Temmuz’du galiba. 

-Kaç Temmuz?

-23 Temmuz. Doğru mu?

Türkiye’yi il il gezerek sokak röportajları yapan “Sokak Kedisi” Ebru Uzun’un milyon dolarlık “Cumhuriyet ne zaman ilan edilmiştir?” sorusuna verilen yanıtlar bunlar. 

 Mikrofon tutulanların hepsi genç. 

“Savaş bittikten sonra bir Atamız vardı...” diyen yaşlı bir teyze dışında hepsi 30 yaşında var yok. 

“23 Nisan 1923” diye atlıyor biri... “Benim tarih bilgim yok. Tarih bilgim sıfır” diyor başkası. “Sokak Kedisi”nin durdurdukları art arda konuşuyor: 

-1999 değil mi?

-İnternetten baksak olmuyor mu?

-2010 mu?

-Cumhuriyet mi? 1938’de şey kuruldu???

-Cumhuriyet... (Pişkince gülüyor) Ben normalde tarihte iyiyim. 1919 diyorum! 

“Sokak Kedisi” üsteliyor: 

-1919 mu? Hangi ayın, hangi günü? 

-23 Nisan... 

1453-1923 ORTAYA KARIŞIK

19 Mayıs 1919... 23 Nisan 1920... 29 Ekim 1923’te bir şeyler olmuş ama tam ne olmuş? Fotoğraf flu. Tarihler okunmuyor. 

Sadece bir genç kadın “Utanıyorum bu sorunun cevabını bilmediğim için” demek şuurluluğunu gösteriyor. 

Röportajın son karesindeki genç en iddialısı: “1453” diyor: “1453! 1453 müydü neydi?”

Cumhuriyetin 100. yılına bu tabloyla giriyoruz. 

Kamera şakası gibi. 

“Milenyum kuşağı” aslına bakarsanız neyi, nereden bilecek?

Cumhuriyet ruhunu yaşatmaya ve diri tutmaya çalışan “eski Türkiye” medyasının izi kalmadı, eğitim kurumları başkalaştı, görkemli ulusal bayram kutlamaları tabu oldu. 

Tarihler, bir Chagall tablosundaki gibi kafalarda uçuşuyor: 1919, 1920, 1923, 1938 ve dahi 1453! 

1453 demek cüretini gösteren, sadece tarih değil kavramları da hiç bilmiyor: “1453 Osmanlı’da cumhuriyet ne gezsin?” sorusunu sormuyor. 

Kim Milyoner Olmak İster’in “eşekten düşmüş karpuz” ifadesiyle zinhar karşılaşmamış yarışmacıları gibiler. 

CUMHURİYETİN GECESİ

Cumhuriyet’in 100.yıldönümüne şunun şurasında üç hafta kaldı. Bu satırları yazarken, bu topraklardan geçmiş en büyük yazarlardan biri olan Yaşar Kemal’i de doğumunun 100.yaşında anıyoruz. 

Yaşasaydı Cumhuriyetle eş zamanlı olarak onun da 100.yaşını kutlayacaktık.

Çeyrek yüzyıl önce kendisiyle harika bir söyleşi yapmıştım. 

90’lar Türkiye’sindeydik... 

“Cumhuriyet bir gecenin içinde. Işığı görecek miyiz? Demokrasiye ulaşacak mıyız?” sorusunu sormuştum. 

2000’lerde daha henüz yaşayacaklarımız ve 1453-1923 arasını rötuşlayarak bulanıklaştıran ileriki fasıllardan habersiz... 

“Bir ülkenin demokrasiyle yönetilmesi, o ülke insanının erdemi ve onurudur” demişti büyük yazar ve eklemişti: 

“Halkın, birçok aydının yıllarca gösterdikleri çabaya karşın üstümüze çöken ağır kayayı kıpırdatamıyoruz. Oysa halkımızın geleneğinde ne kadar ezilmişlik varsa, o kadar da demokrasi isteği var.”

“Var mı gerçekten böyle bir istek?” diye üstelediğimde çok kesin bir yanıtla “var!” demişti: 

“Anadolu’nun mozaiğinden gelen halklarımızın inanılmaz bir kültür birikimi var çünkü. Homeros’tan bu yana... Yunus’lar, Karacaoğlan’lar, Dadaloğlu’lar, Pir Sultan’lar... Saymakla bitmez. Ama bu halk oy vermeye gelince çuvallıyor. Demokrasi oyunu kendi kültürü dışında olduğu için. Bu, çok ezilmiş halklar yönetimi kendilerinin seçebileceklerine inanmıyorlar. Osmanlı, Anadolu halkının canına okuyan bir düzendi. Cumhuriyet o kadar değilse de gene büyük bir baskı düzeniydi. Baskı düzenleri halkı çürütür. Anadolu halkları, o büyük kültür birikiminden dolayı dayanıyor.” (Annem Batıya Gidin Dedi, Om yayınları, Yaşar Kemal, s. 54) 

Kemal, aynı söyleşide kendisini “sevincin ve ışığın türkücüsü bir romancı” sözleriyle tanımlamış, “karamsar yazarları sevmediğini” ilave etmişti. 

Her vesileyle bir espri patlatıp, güler geçerdi. Genetik olarak “gece” ile barışık hiç değildi. 

Şu son sosyal medya döneminin kaldırdığı örtüyü görseydi, bugün bunlara ne derdi bilemiyorum ama onun yaşam coşkusu ve iyimserliğinden biz gene de nasiplenelim... 

Ve her zamankinden çok ihtiyacımız olan ışığı düşleyelim. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları