Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Erdoğan ‘Devlet Benim!’ Diyor
“Devlet benim!” diyen “Güneş Kral” gibi artık başbakan.
Ağzından çıkan söz, söz değil “kanun” niteliğinde!
Ne derse o!
Hele bir sorgulamaya kalkın!
Kızlı erkekli kalınan “özel evlere”, örneğin devlet nasıl müdahale edecek, özel mülke, özel alana hangi yasalar kapsamında acaba karışacak?
Herkesin merak ettiği soru bu.
Finlandiya seferi arifesinde bir gazeteci Başbakan’a naçizane bu soruyu yöneltmeye kalktı, anında ağzının payını aldı:
“Müstakil özel evlerde bir kız ya da bir genç aynı evde kalması ne denli uygun olabilir? Siz uygun buluyorsanız, size hayırlı olsun” dedi Başbakan.
Bundan daha belden aşağı vuran bir yanıt olabilir mi?
Basın mensubu ne yapsın? Boynu kıldan ince. Başbakan’ı frenleyecek hiçbir güç kalmadığı için karşısında ileri geri konuşuyor, dilediğini söylüyor ve dilediğini dayatıyor.
“Tak” emrediyor; devlet erkânı “şak” yapıyor. “
Valiliklerin (özel olana müdahale için) ne gibi bir yetkisi var” diye üsteliyor gazeteci.
“Düzenlemeden sonra gerekli yetkiyi alırlar!” yanıtıyla karşılık veriyor AKP lideri.
İşte bu kadar!
‘Anayasa ile devlete verilen görev’
Bu durumda Erdoğan’ın tercihleri yasaların üstüne çıkıyor. Düzenlemeler onun istekleri doğrultusunda yapılıyor/yapılabiliyor. Kanunda, hukukta, anayasada karşılığı var mı gibi sorular ince teferruat oluyor.
Şimdi her gerekçe istenilen düzenleme için kalkan edinilecek.
Adana Valisi Hüseyin Avni Coş, durumdan vazife çıkartıp hemen “Başbakan talimat verir, ben yaparım” dedi: “Gençliğin korunması, gençliğin kötü alışkanlıklardan korunması anayasa ile devlete verilmiş görevler arasındadır!”
Bireysel özgürlüklerimiz diğer deyişle ortadan kalkıyor.
Özel yaşam ve kamu arasında her türlü ayrım bertaraf ediliyor.
Devlet “özel”e, “özel” olana her gerekçeyle müdahale yetkisini kendinde buluyor.
Kişi hak ve özgürlükleri bir kez baş kriter olmaktan çıktıktan sonra, müdahale için her mazaret öne sürülebilir.
Dikta rejimleriyle, özgür demokratik rejimleri birbirinden ayıran en önemli üç fark buradadır:
1- Liderin sözünün kanun olması…
2- Özel yaşamın özel olmaktan çıkıp devletin müdahale alanına girmesi…
3- Liderin partisinin “devlet” haline gelmesi.
Erdoğan’a boşuna ‘Sultan’ demiyorlar
Hasan Cemal tüm bunlar olurken altını çizerek “Erdoğan diktatör değildir” diye yazmış.
“Diktatör değil, padişahtır!” demek mi istiyor acaba diye düşündüm.
Güçleri anayasayla kısıtlanamayan padişahlar döneminde de durum böyleydi çünkü.
Yedi düvel boşu boşuna Erdoğan’a “Sultan” demiyor!
Konu gerçekte burada Hasan Cemal hiç değil ama okun bu kadar yaydan çıktığı bir dönemde insanın, Erdoğan’a “demokrasi bağlamında” hâlâ ısrarla kredi açan bir yazı okuması, kimyasını etkiliyor.
Nazlı Ilıcak hiç olmazssa bugün açıkça artık; “Geçmişte AKP’ye oy vermiş olmaktan utanıyorum. Bunlar (evlerin denetlenmesi bağlamında) hukuk dışı işlemlerdir” diyerek yakınıyor.
“Yetmez ama evet”çilerin en ön saftaki temsilcilerinden Cemal, hâlâ ortada top çevirmekte mahsur görmüyor.
Geçmişteki “yetmez ama evet”inden pişman değilmiş de “Demokratik değerler konusunda Erdoğan yarın doğru yolu bulursa, onu gene desteklermiş!” de, Erdoğan’ın Türkiye’yi din devleti yapmak ajandası yokmuş da vs. vs...
Elçi de ‘Humeyni İranı’na’ benzetti
Bundan üç gün önce İran’ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli konuştu. Hürriyet’e verdiği röportajda AKP Türkiyesi ile Humeyni İranı arasında paralellik kurdu ve “İran’da Humeyni, Türkiye’de AKP İslama meylin yolunu açtı” dedi.
İranlı büyükelçi diplomatik dille bu kadarını söyledi. Büyükelçi Bikdeli’nin açıklamaları tam Meclis’e giren “türban zaferi” ve Erdoğan’ın dini gerekçelerle yaşam tarzına her gün yeni bir müdahaleyi dayattığı bir döneme denk geldi.
İran’da da her şey “tesettür/türban” ve okullarda kızlarla erkekleri ayırmakla başlamıştı.
Şeriat sonra geldi.
Referanslar bir kez “din”e kaymasın, durdurmak mümkün değildir.
Türban, okullar, yurtlar, evler derken.. bakmışsınız sıra, misal, toplu ulaşım araçlarına gelmiş.
Türkiye devasa bir “bayan yanı” otobüsü olup çıkmış!
Biz yıllardır “Türkiye İranlaşıyor”derken hep “laikçilik”le suçlandık.
Vehim üretmekle, paranoya beslemekle itham edildik.
“Tehlikenin farkında mısınız?” dediğimizde alaya alındık.
Az kaldı. Yalnız Nazlı Ilıcak değil, hepsi utanacak.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Türkiye'deki sağlık sistemi ne durumda? Mersin Tabip Oda
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
- Beslenme çantalarının içi boş kaldı...
- Böylesi görülmedi: Tavuk mu horoz mu?
- Özel yeni üye kampanyasını başlattı
- Bugün 23 Nisan! Arşiv görüntüleriyle Meclis'in açılışı..
- Erdal Sağlam'dan ekonomi analizi!
- Belediye başkanı 'sıkıntı olmayan belediyemiz yok' dedi
- Özdağ'dan hükümete Dünya Bankası tepkisi
- Meclis'te gerilim
En Çok Okunan Haberler
- Savunma sanayi firmalarının ürünleri, Din dersinde!
- Akşener'den kurultayda 'veda' konuşması
- Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan KDV zammı
- Arda Güler ilk 11 çıktı ve golünü attı!
- Korhan Berzeg’i arama çalışmalarında yeni bulgu!
- Serdar Aziz'den flaş paylaşım!
- Nihat Kahveci'den Süper Lig iddiası
- 'Arda Güler gelecek sezon...'
- Kadınlara 'Cehennemde yanacaksınız' diye bağırdı
- Kasık ağrısı sanmıştı... 60 binde bir görülüyor!