‘Freedom House’un Mesajı

06 Şubat 2014 Perşembe

“Çankaya’da ideolojik tesettür. Yükselen İslam burjuvazisi. Sosyetik iftarlar. Medyada yasaklar. Demir parmaklıklar ardındaki gazeteciler. Pasif laiklik. Gerileyen kadın hakları. İçki yasakları. Yıkılan heykeller. İslam demokrasisi Türkiye’yi on yılda nasıl değiştirdi?”
Bu satırlar geçen kış “Kırmızı Kedi”den çıkan Demokrasi Tramvayı isimli kitabımın arka kapağından…
Kitap, kaba hatlarıyla sıraladığım Türkiye’nin üzerine geçirilen
“İslam demokrasisini” böyle
özetlemekteydi... “İslam demokrasisi” adı altında pazarlanan ve Washington tarafından şiddetle teşvik edilen model, son aylarda “out” oldu.
Modelin üzerindeki “sırları” döken ilk darbe, Haziran Gezi Direnişi’ydi…
17 Aralık’ta kapağı açılan “Pandora Kutusu” ise “bon pour l’orient” modeli yerle bir etti. Modele monte edilen düşleri çökertti.

Son kullanım tarihi bitti
ABD’nin etkili düşünce kuruluşu Freedom House (FH) tarafından hafta başında yayımlanan “Demokrasi Krizi; Türkiye’de Yolsuzluk, Medya ve Erk” başlıklı rapor, öncelikle bunu söylüyor…
İnsan hakları, demokratik özgürlükler alanındaki çalışmalarıyla tanınan örgütün çok sıra dışı bir gündemle ele aldığı raporun temel mesajı; “İslam demokrasisi modelinin son kullanım tarihi bitmiştir!”de düğümleniyor.
Öyle ki, başlıktaki “Demokrasi Krizi”ni gerçekte “İslam demokrasisinin krizi” diye okumak mümkün.
Obama ve Bush yönetimleri Türkiye’nin İslam ile demokrasiyi bir araya getiren model olma potansiyelini yıllarca fazlasıyla sattılar (‘oversold’)!diyen raporun “Öneriler” başlığı “ne var ki” babında… ekliyor:
“(AKP) hükümetinin artan otoriterizmi artık yadsınamaz ve görmezden gelinemez. ABD hızla Türkiye’nin mevcut gelişmelerinin gerçekliğine uyan politikalar geliştirmek zorunda. Obama, Erdoğan’la çok sıkı ilişki içinde oldu. Los Angeles Tımes 2011’de Erdoğan’ın -Cameron’dan sonra- Obama’nın en çok konuştuğu lider olduğunu yazdı. Ama bu yakınlığın parsasını sırf Erdoğan topladı. 2009’da Türkiye’ye yaptığı ilk yurtdışı gezide TBMM’de Obama’nın medya özgürlüklerini övmesi büyük hataydı. Hükümet (Doğan Grubu’nun vergi sopasıyla sıkıştırıldığı sırada), bunu basını büsbütün ezmek için verilen bir açık çek olarak aldı. Beyaz Saray’ın Türkiye’ye tavrı son aylarda, İsrail-Suriye bağlantılı gelişmelerden dolayı, ekşidi gerçi ama Obama yönetimi Türkiye’de medya ve muhalefetin susturulmasına ilişkin yüksek sesle tavır koymaya hâlâ yanaşmıyor. ABD Dışişleri sözcülerinin kaygı açıklamaları kâfi değil… Gerek Erdoğan, gerek Gül; Obama tarafından doğrudan uyarılmalı!”
Yalnız bir kez değil, yirmi sayfalık rapor döne döne Obama’nın bizzat sahneye çıkıp (İslam demokrasisinin bir numaralı liderleri) Erdoğan ve Gül’ü, doğrudan “uyarması gerektiğini söylüyor. Bu bir.
İkincisi…
Rapor, “modelin” ön saftaki sponsoru ABD’nin, ayyuka çıkan Türkiye’deki “baskılar” karşısındaki suskunluğunu ve hareketsizliğini çok açık biçimde eleştiriyor.
Özetle Washington “kulağının üzerine yatıp hiçbir şey olmamış gibi yapamaz” diyor; “Türkiye’de 17 Aralık sonrası baskılar öyle çılgınca bir noktaya geldi ki; ABD ile AB devreye girmek durumunda.”
FH “pusulasını şaşıran baskılar / frantic crackdown” karşısında Batı’nın uygulayabileceği politikaları da şimdi burada özetleyemeyeceğim ayrıntıda ayrıca listelemiş. İlgi duyanlar internetten bulabilir.

Medyanın işgali
Raporun üçüncü özelliği, medyanın Türkiye’de hükümet tarafından hangi yöntemlerle işgal edildiğini anlatması.
FH’nin raporu, tüm benzeri raporlarda alışılageldiği gibi… Türkiye’de şu kadar gazeteci tutsak/işten atıldı… demekle yetinmiyor.
AKP Türkiyesi’nin entelektüel ve kültürel baskı cenderesinin yapısını anlatıyor.
Medyanın, dev ihalelerin nasıl yan ürününe dönüştüğünü açıklıyor.
Hükümet tarafından sonuna dek şartlanan iş çevrelerinin, medya patronluğuna hangi süreçler içinde sokulduğunu ve hükümete bağlılık ispatı adına bu patronajın sonra gazetecileri nasıl işten çıkarmak / doğrudan sansürlemek suretiyle esir aldığını anlatıyor FH…
Bir anlamda son günlerin “havuz problemi”nin (yani Bakan Binali fezlekesi) temel dinamikleri, FH raporuna girmiş durumda!
Bu satırları okuduğunuz saatlerde, Washington’ın Basın Müzesi’nde ABD Dışişleri Bakanlığı ve Kongre yetkililerinin de katılacağı bir toplantıyla Amerikan medyasına tanıtılacak raporun, “Türkiye’ye özgü” takvimle gündeme gelmesi de anlamlı.
FH’nin basın özgürlüklerini inceleyen dünya raporları normalde, uluslararası basın özgürlükleri günü olan 3 Mayıs’ta çıkar.
Şimdi bu rapor neden?
Amerika’nın Sesi’ne bu soruyu yanıtlayan FH yazarları, Türkiye’de olan biten karşısında “çok şaşırdıklarını, şoke olduklarını” söylüyor ve (demokratik özgürlükleri yok eden) bu tehditkâr durumu özel mercek altına almak ihtiyacı duyduklarını” belirtiyorlar.
FH Başkanı David Kramer; “Mayıs raporumuzda Gezi nedeniyle işten çıkarılan gazetecileri, köşe yazarları sayılarını vereceğiz” diyor: “Şu anda Türkiye’de hoş bir manzara görmüyoruz!”
Ankara acaba FH’nin bu mesajlarını kayda geçer mi?   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları