Mısır'daki Kan Banyosu...

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Mısır’da olup biten hakkında şu son dönemde okuduğum en anlamlı yazıyı, ünlü İtalyan diplomat-tarihçi Sergio Romano kaleme aldı.
“Corriere della Sera”da yer alan değerlendirmesinde Romano; Mısır’daki çatışmanın -özetle- “demokrasi ve tiranlık/otoriterlik” mücadelesinden başka her şey olduğunu ifade etmekteydi…
2010 Aralık’ında Tunus’un
“Yasemin Devrimi” ile fitillenen “Arap Baharı” sürecinde yaşananların gerçekte bir türlü dikiş tutturamayan bir “Arap-Müslüman devleti” bunalımı olduğunu belirten deneyimli diplomat-tarihçi; “2010 Aralık’ından beri tanık olduklarımız” demekteydi:
“Mısır’ın Hüsnü Mübarek’inden, Tunus’un Bin Ali’sine ve Libya’nın Kaddafi’sine… Arap Müslüman devletinin tam bir fiyaskosudur. Saddam Irak’ının ve Esad ailesinin nasyonal sosyalizmleri battı. Lübnan’ın çok dinli ve çokkültürlü demokrasisi iflas etti. Arap birligi, başarısızlıkla sonuçlandı. Körfez hanedanlıkları da er ya da geç çökebilir… Bölgedeki çatışmanın bir tiranlık-demokrasi çatışması olduğunu düşünenler, bu durumda yalnız kendilerini kandırırlar. Yörede en az üç farklı çatışma var: Laik-İslamcı çatışması, ılımlı Müslüman-fanatik Müslüman çatışması ve Sünni-Şii çatışması. Rusya, İran, Çin’in uzun eli ile İsrail’in olası ‘güç denemesine’ girişme eğilimleri de bunlara eklendiğinde ne denli karışık, puslu bir tabloyla karşı karşıya bulunulduğu ortaya çıkar.” (30 Haziran, 2013)

\n

‘Yeni devletler çıkabilir’

\n

Sergio Romano, Batılı bir tarihçi olarak, haliyle yöreye “Batılı” gözüyle baktığından, kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bu karışık, “puslu tabloda”, “ABD ile AB’nin de oldukça uzun olan ellerini” ilave etmeyi unutmuş.
Onları da buraya biz not düşelim…
Henüz
“devlet geleneğini” oturtamamış bir coğrafyada, demokrasiden söz etmek baştan beri “sürreel” bir hayaldi. Ve bu hayal-heyhat!- Tahrir gençliği dışında, bölgeyle ilgili kimsenin umuru değildi. Bunu bu köşede, Arap baharının ilk günlerinden itibaren defalarca dile getirdik.
Romano şimdi işte uzun dönemde bu
“puslu tablodan” çıkacak şeyin, “yeni demokrasiler” filan değil olsa olsa “yeni devletler” ve “yeni sınırlar” olabileceğini söylüyor…
Mısır’daki kan banyosu, başka deyişle tüm büyük
“güç savaşlarının” ve bu güç savaşlarıyla şekillenecek olan yeni Ortadoğu tasarımlarının bir izdüşümü oluyor.
Kurtlar sofrasında cereyan etmekte olan bu göz gözü görmeyen güç kapışmasına, Türkiye’nin bir zikir seansına katılmış gibi… yalnızca sürekli… bir yüce
Mandela mertebisine yükseltilen Mursi’yi yedirmeyiz!” refleksiyle karşılık vermesi, akıllara ziyan aslında.
Her gün biraz daha
“teksesliliğe” bürünen “yandaş medya”nın sesleri ve kalemleri, Mısır’ı bu çok kalın söylemler içine hapsederek; aslında sade iç politikaya dönük bir “ayar verme” aracına dönüştürüyor.

\n

Mısır bahane, şeriatçılık şahane

\n

“Gezi” yüzünden çok feci bir linç kampanyasının hedefi haline gelen Mehmet Ali Alabora bile öyle ki Mısır’ı, sonunda, “gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla” kıvamında… bir “darbe lanetlemesi” çıkışının vesilesi yaptı.
Tekbir seslerinin damga vurduğu
“dualı Sisi protestolarına” beri yandan, Başbakan’ın oğlu bile bizzat katılıyor.
Sözüm ona ne var ki
“Mısır’da demokrasiyi katleden darbeyi” lanetlemek ve Mısır’da ölenler için gıyabi cenaze töreni düzenlemek amacıyla yola çıkan bu protestolar nitelik değiştirerek “Ne darbe, ne demokrasi.. geliyor hilafetin sesi!” ve “Demokrasi eşittir küfür!” söylemiyle, “demokrasi karşıtı” bir şeriatçılık dalgasına dönüşüyor.
Sözde
“demokratlık”, “demokrasi” nakaratıyla Mısır darbesine karşı tavır alan çevreler, bir anda bakıyorsunuz “şeriatçılıkta” hizalanıyor.
Mısır kısaca bir büyük
“bahane” yapılıyor. Şeriatçılık bu meyanda şahane oluyor…
Her şeyin hesaplaşmaya dönüştürüldü
ğü Türkiye’de, Mısır da sonunda bir iç hesaplaşma ve kavga malzemesi yapıldı.
Mısır’daki gerçek kavganın boyutları ile dinamiği, kimsenin umuru değil.
Kurtlar sofrası aslında tam da böyle bir yer.
Göz gözü görmeyen bir atmosferde
“cambaza… pardon demokrasiye bak demokrasiye” denirken bölgede boydan boya kartlar yeniden karılıyor.

\n

Düzeltme notu:

\n

“Jenkins, Gülen takipçileri başta olmak üzere ‘İnsanların çoğunun Ergenekon davasında olan bitenden habersiz olduğunu ve davaların doğru verilere dayandığını söylemekte’ şeklinde yer alması gereken cümle “Gülen takipçileri”, “Türk Milleti Söylenene İnanır” başlıklı son yazımda baskı hatası nedeniyle yanlışlıkla “Gül’ün takipçileri” şeklinde yayımlanmıştır. Düzeltir, özür dilerim.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları