NATO ve Çin Füzeleri Meselesi

24 Ekim 2013 Perşembe
Yirmi gün önce bu köşede Ankara’daki bir dışişleri
görevlisiyle AKP hükümetinin son dış politika
çizgisi “stratejik özerklik” ve “değerli yalnızlık”
üzerine yaptığım bir görüşmeyi aktarmıştım. Çin
füzeleri polemiği yeni patlamıştı.
“Öyle bir kargaşa var ki her şey mümkün” diye
konuşmuştu değerli dışişleri mensubumuz: “Diplomasi
değişti ve değersizleşti. Diplomasi değersizleşince,
yalnızlık değerlendi!” (Sağnak, 1 Ekim)
Diplomatik ifadeyle bunun karşılığı; “Biz diplomatlar
çok konuda devre dışıyız!” demekti: ‘Monşerler’
dışlanınca, Türkiye peşi peşine saplandığı
çelişkili, hatalı politikalar yüzünden açmazlara ve
yalnızlığa itildi. Diplomasi, ideoloji ile yer değiştirdi.
Küçümsenen ve açıkça değersizleştirilen diplomasinin
yerini bu durumda kaçınılmaz biçimde maruz
kalınan ‘değerli yalnızlık’ aldı...
NATO merkezlerinden aba altından her gün
sopa gösteren bir başka sevimsiz uyarının yapıldığı
“Çin füzeleri ihalesi” için düşündüğüm ilk unsur
dolayısıyla bu oldu:
“Bu Çin füzeleri projesi hangi oranda acaba dışişlerinin
katılımı, profesyonel bakışı ile şekillendi?
dışişlerinin deneyim sahibi mensupları bu kararın
neresindedir? Ne oranda içindedir?”
‘NATO’dan da Çin füzesinden de
vazgeçmeyelim’
Dışarıdan bakıldığında net fikir sahibi olmak mümkün
değil. Dışişleri kökenli siyasetçilerimiz dahi konu
taban tabana zıt düşen görüşler serdedebiliyor.
“Zevkle okuduğum, dopdolu yazılarınızın bir bağımlısı
olmam hasebiyle sizinle görüşlerimi paylaşmak
istedim” diyerek “NATO ve Çin füzeleri”
yazılarım için bana ayrıntılı bir ileti gönderen eski
Dışişleri Müsteşarı ve eski ABD Büyükelçisi Şükrü
Elekdağ özetle örneğin; “Çin ile gerçekleştirilecek
ortak üretimin Türkiye’ye sağlayacağı vazgeçilmez
stratejik kazanımlar vardır” diye ilave ediyor:
“Hükümet, ABD ve NATO’dan gelecek baskılara
sonuna kadar dayanmalı ve Çin’le işbirliğinden asla
vazgeçmemelidir... Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması
gibi bir endişe tamamen yersizdir. Türkiye’nin, özellikle
dünyanın bugün içinde bulunduğu Doğu-Batı
çatışması ortamında İttifak’a sağladığı stratejik ve
siyasi katkı o denli önemlidir ki NATO bundan vazgeçmeyi
kesinlikle göze alamaz. Burada bir noktanın
da altını çizmekte yarar var. NATO üyeliği Türkiye’yi
Batı’ya entegre eden son derece önemli ve ulusal
çıkarlarımız açısından sarfınazar edilemez nitelikte
bir bağdır. Füzesavar sistemi ihalesinde endişe
duyulacak esas nokta, Başbakan’ın, Obama’ya
Suriye politikası nedeniyle duyduğu öfke ve Batılı
firmalara fiyat kırdırma nedenleriyle Çin’e ihalenin
verilip, bir süre sonra baskıların da etkisiyle tutum
değiştirip ihalenin ikinci sıradaki İtalyan-Fransız
ortaklığına verilmesidir.”
Elekdağ, benim kısaca “Ne yârdan, ne serden
vazgeçelim!” şeklinde özetlediğim görüşü savunanlar
arasında ön safta dikkat çekiyor.
‘AB gibi NATO’dan da
uzaklaşırız’
Buna karşın Elekdağ gibi gene eski bir dışişleri
mensubu olan CHP Genel Başkan Yardımcısı
Faruk Loğoğlu, farklı bir tutum içinde.
“Çin füzeleri” için; “NATO içindeki konumumuz
bakımından bu çok ciddi sıkıntılara ve sorgulamalara
yol açacak bir gelişmedir” değerlendirmesinde bulunan
Loğoğlu da Elekdağ gibi geçmişte bakanlık
müsteşarlığı ve Washington büyükelçiliği yapmış
olan eski bir büyükelçi... ama “Anlıyoruz ki Savunma
Sanayii Müsteşarlığı da artık siyasi tercihlere boyun
eğmek durumunda bırakılıyor” diyerek konuşuyor:
(İlk günden) NATO müttefiklerinden başta ABD
olmak üzere tepkiler gelmeye başladı. Anlaşmanın
imzalandığı Çin şirketi Amerika tarafından yaptırımlar
- yasaklar listesine alınmış bir şirket. Türkiye
nedir? Türkiye bir NATO ülkesidir. Şimdi görüyoruz
ki NATO üyeliğinin hem siyasi anlamda, hem teknik
planda (füzelerin) NATO savunma sistemine entegre
edilmesi gibi ciddi bir sorun var. Türkiye AB ilişkileri
bu iktidar döneminde kopma noktasına geldi.
Şimdi Çin ile imzalanan anlaşma aynı etkiyi NATO
için yapacaktır; yani AB’den uzaklaşan bir Türkiye,
NATO’dan uzaklaşan bir Türkiye...”
Benzer deneyimlerden geçen eski iki diplomat,
“Çin füzeleri ve NATO” konusunda başka tellerden
çalıyor.
Hal böyle olunca insan merak ediyor: Acaba
halihazırda Dışişleri’nde görev yapan diplomatlar,
bu çığır açan çıkışın neresinde? Ne kadar içinde?
dışişlerinde de benzer görüş ayrılıkları var mı?
“Stratejik derinlik”ten “değerli yalnızlığa” savrulan
AKP hükümetine, görev başındaki dışişleri mensuplarının
ilettikleri görüşler tam olarak hangi yönde?
Benim aklımda bunlar önemli soru işaretleri.“Çin
füzesi” meselesine tereddütle yaklaşmamın ilk
nedeni bu...
AKP hükümetinin on yıllık performansında büyük
dış politika savrulmaları görüyoruz.
On yıl önce “Avrupa Fatihliği”yle övünen AKP
liderliği, üç-beş yıl sonra “Yeni Osmanlılığa” soyundu.
Bunda da dikiş tutturamayıp bölge ülkelerini karşısına
alınca bu defa “değerli yalnızlık” ve “stratejik
özerklik” gibi yeni ve son çizgisinde(!) karar kıldı.
“Çin füzesi” diğer deyişle on yılda üç kez kırılma
yaşayan bir dış politikanın sonucu.
Bu kadar değişken ve kırılgan bir dış politika
hattında seyreden bir yönetimin; “NATO’yu karşısına
alarak ve NATO içinde hırpalanmadan kalmak”
becerisini gösterebileceğine bugün nasıl inanalım?
AKP’nin dış politika icraatlarında bu üstün beceriyi
gösterebileceğine dair bir işaret var mı?


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları