Nermin Abadan’ın Paris Zaferi

13 Kasım 2013 Çarşamba

PARİS - Baudelaire “Kötülük Çiçekleri”nin ilk dizelerini burada yazmış.
“Paris’in ruhuna” o kadar ait bir yer burası…
Seine üzerinde, küçük “Saint Louis” Adası’ndayız…
Pencereden baktığımda bu küçük adayı Seine Nehri’nin gümüş suları üzerinden kente bağlayan köprüleri ve sarı sonbahar yapraklarını döken ağaçları görüyorum…
Toplantı salonunun yüksek tavanlı duvarları boydan boya perdelerle bir örnek, pembeşeftali rengi kumaşlarla bezeli…
Beride müzik odası ve “küçük Versailles” olarak tanımlanan bu binanın aristokrat sahiplerinin vaktiyle yaşadığı mekânların hepsi lambri ve bol yaldız işleme, aynalar, görkemli avizelerle kaplı…“Paris İleri Araştırmalar Enstitüsü”nü barındıran bu “Hotel de Lauzun” isimli tarihi bina, şaşaa ve gösterişin tavan yaptığı XIV. Louis zamanında, ticaretle zengin olan bir soylu tarafından yaptırılmış. Fransız İhtilali’nde işgale uğramadığı için hiç hasar görmemiş. Ancak ihtilali izleyen yıllarda bu bulunduğumuz adacık, gözden düşünce, “Saint Louis” ve çevresi, meteliğe kurşun atan entelektüellerle bohemlerin istilasına uğramış. Her soyluya “6 hizmetkâr” düşen bu lüks içinde yüzen malikâneler, daha sonra küçük apartman dairelerine bölünerek kiraya verilmiş.
Baudelaire, “Hotel de Lauzun”un üst kattaki çatı dairesine, gene burada yaşayan Theophile Gautier gibi… bu dönemde girmiş
Daha sonra Gautier ile beraber Victor Hugo, Alexandre Dumas, Honore de Balzac, Gerard de Nerval, Delacroix gibi Fransa’nın en büyük yazarları ve sanatçılarının dahil olduğu “Club des Hashischins”/ Haşiş kullananlar derneği”ni, bizim bulunduğumuz bu salonlarda kurmuş!

‘Türk kadın göçünde uzman herkes burada’
Yani burası müthiş bir tarih parçası…
Bu harikulade tarihi mekândaki toplantı, gene yaşayan bir tarih abidesi olan Nermin Abadan Unat için yapılıyor.
Avrupa’nın, ABD’nin dört bir yanından “göç konusunda” çalışan akademisyenler; buraya Nermin Hanım’ın “kadın ve göç” üzerine yıllar önce yaptığı araştırmalarına, “entelektüel borçluluklarını” ödemek amacıyla gelmişler.
Yanı başımda oturan Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Mine Eder; “Türk kadınının göçü üzerinde Batı’da çalışan kim varsa, hepsinin bu salonda olduğunu söyleyebiliriz!” diyerek konuyu özetliyor.
“Hotel Lauzun”un tarihi dekoru içindeki “Paris İleri Araştırmalar Enstitüsü/Institute For Advanced Studies of Paris” tarafından düzenlenen konferansın adı gerçi biraz karmaşık ve uzun: “35 yıl sonra…göçün Türk kadınının emansipasyonu ve sözde/yapay emansipasyonu/Implications of Migration on Emancipation and Pseudo-Emancipation of Turkish Women: 35 years later.”“35 yıl sonrası”… Nermin Hanım’ın ’70’lerde yaptığı “yapay/sözde emansipasyon” saptamasına ve araştırmasına gönderme oluyor…
O günden bugüne “göç eden Türk kadınının emansipasyonu” ne tür gelişme göstermiş… Hangi ayakbağı/engellerle karşılaşmış ve de küreselleşme olgusu mevcut sorunsalı dallanıp budaklandıran hangi boyutları katmış… konusu masaya yatırılıyor.
Sunum yapan herkes, Nermin Abadan Unat’ın “Türk kadınının göçü” konusunda “milat” kabul edilen bu çalışmasına yapılan göndermeyle girizgâh yapıyor. Ve herkes istisnasız, Nermin Hanım’la aynı salonda bulunmaktan “onur duyduğunu” belirterek söze giriyor. Nermin A. Unat’ın teorik olmanın ötesinde; uzun, verimli yaşamında yakın tarihimizin değişik evrelerinde yapmış olduğu doğrudan tanıklığın paha biçilmez önemini vurguluyor.

‘Entegrasyonu unutun!’
“Emansipasyon” sözcüğünün Türkçede net bir karşılığının bulunmayışı gerçekte Türk kadınının konumunun kısırlığı (ya da dezavantajı) hakkında yeterince fikir vermeye yetiyor.
“Emansipasyon”; Batı dillerinde olabildiğince somut içeriği olan bir kavram.
Türkçeye “kurtuluş/özgürleşim” diye çevrilen bu sözcük, ne yazık ki bizde aynı somut algıyı yaratmıyor.
Kadınların, baskı ve vesayetten kurtulması ve yurttaş-birey olmaları şeklinde özetleyebileceğimiz “emansipasyon”un ekonomik özgürlükle geldiği genel bir varsayımdır…
Nermin Abadan Unat’ın, Avrupa’ya göç eden Türk kadınları bağlamında 35 yıl önce yaptığı çığır açan çalışması ancak, varsayılan bu otomatik bağı kopartıyor.
Prof. Abadan Unat; Batı Almanya’da göç eden “gasterbeiter”larla yaptığı uzun söyleşiler ve araştırmalar sonunda, Türk kadınlarının ekonomik özgürlüklerini elde etmelerinin, onları patriarkal vesayetten kurtarmaya (“emansipe etmeye”) yetmediğini ortaya koyuyor
Abadan Unat; bu dinamiğin “Türk kadınları üzerinde bir yapay emansipasyon/sözde özgürleşme” etkisi yaratmış olduğunu saptıyor
Nermin A. Unat’ın işte bir kilometre taşı kabul edilen çalışmasını onurlandırmak için yapılan Paris’teki konferans; küreselleşmenin bu süreci büsbütün karmaşıklaştırdığına dikkat çekti.
Şimdilik kesin görünen tek sonuç; “entegrasyon hedefine” yaklaşmak yerine giderek bu hedeften uzaklaşmakta olduğumuz
“Çokkültürlülükle yaşam yolunu mutlaka bulmalıyız” diyor özetle Nermin Hanım; “Ancak açık sözlü olmak gerekirse, bugünün dünyasında ‘entegrasyon’ hayalini unutmamız gerekir!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları