Okurlarla Bir Pazar...

18 Kasım 2012 Pazar

Bazen öyle mükemmel mektuplar geliyor ki, her seferinde bu köşeye alamadığım için hayıflanıyorum. Elimden geldiğince, mesajlarınızı yanıtlamaya çalışıyorum. Yanıt veremediklerime inanın çok üzülüyorum. Fırsat buldukça biriken mektupları burada sizlerle paylaşmak istiyorum

\n

Bu pazar bunu yapacağım, bazen tek cümleye harika yanıtlar yazan Sağnakokurlarıyla sizi baş başa bırakacağım.

\n

‘Başkanlık’ ve kilisede ateizm

\n

Son Obama yazılarından başlayalım

\n

Oğuz Çataltepe;Siyasi kültüründen bu denli uzak olduğumuz (ABDnin başkanlık) sistemine özenmek şuursuzluk değil mi?diye bitirdiğim yazı için şu satırları göndermiş:

\n

Nilgün Hanım, Obamanın Balkon Konuşması(8 Kasım) yazınızda özellikle son cümleyi okuyunca aklıma iki yıl önce dinleyici olarak katıldığım bir konuşma geldi. 2010 sonbaharıydı, Sam Harris Humanists Community at Harvardgrubunun davetlisi olarak The Moral Landscape kitabını eksen alan bir konuşma yaptı. Sam Harris ABDde kitaplarıyla ün kazanmış bir ateist. Bu konuşmasında da Hıristiyanlik, Yahudilik ve İslam merkez olmak üzere tüm dinler ve üstüne inşa edildikleri kavramlar hakkında, Türkiyede herhangi bir toplantıda yüksek sesle dile getirilmesini hayal edemeyeceğimiz ağırlıkta değerlendirme ve eleştiri yüklü bir konuşma yaptı. Buraya kadarı şaşırtıcı değil, sonuçta Bostonda oluyor bu. İlginç olan bu konuşmanın yapıldığı yerdi. Toplantı Harvard Yarddaki ünlü Memorial Churchde kilisenin rutin dini servisini takiben yapıldı. Harrisin dinlere yönelik olağanüstü ağır eleştirilerini bir kilisenin, önlerinde dizi dizi İnciller yerleştirilmiş sıralarında oturmuş olarak dinlemek enteresandı. Toplantı adeta üniversitedeki herhangi bir salonda oluyormuşçasına sıradan şekilde yapıldı ve bitti. Muhtemeldir ki benden başka kimse bu ayrıntıyı düşünmedi bile. Uzattım ama Bakın oralarda üniversitelerde bile kiliseler var, bizde niye yok? diyenler ne zaman ki kendileri gibi düşünmeyenlerle kendi mekânlarını paylaşmaya hazır olurlar, ancak o zaman bu tür argümanlar anlamlı hal alır. O noktaya da gelir miyiz hiç emin değilim maalesef. Selamlar.

\n

Erdal Bey’i anarken

\n

Aynı balkon konuşması yazısında ABD ile benzeştiğimiz hiçbir yan yok. Biz birbirini yemeyi görev belleyen bir milletiz satırları için de Dinçay Tüfenk şu notu yollamış:

\n

Sayın Cerrahoğlu,

\n

Birbirini yemeyi görev belleyen bir milletiz ifadeniz, 5 yıl önce aramızdan ayrılması nedeniyle özlemle andığımız Sayın Erdal İnönünün siyaset dilinde sfensk gibi ağırlığı her dem taze kalacak deyişini anımsattı.

\n

İnönünün, SHP Genel Başkanlığı döneminde diğer sol parti liderleri ve bürokratlarıyla gitmiş oldukları lokantada söylediklerini pekâlâ hatırlayacaksınız: Garsonun Bir şey almak ister misiniz? sorusuna teşekkür edip Biz birbirimizi yiyeceğiz!’ demişti.

\n

İleri demokrasi ile yönetilen ülke lokantalarındaki mönüde bundan böyle Bedevi ciğeri ve Tütsülenmiş füme ayı eti de görürseniz sakın şaşırmayın!..

\n

Saygılarımın kabulünü rica ederim.

\n

Yarım at, yarım güvercin…

\n

En çok mektup aldığım yazılardan Türkiyede Muhafazakârlık Neden Hiç Değişmiyor?(14 Ekim) için düşündürücü satırlar yollayan Osman Aydoğanın mektubunu da kısaltarak yayımlıyorum:

\n

Türkiye hiç muhafazakâr olmadı. Türkiyenin muhafazakâr olabilmesi için; sanatta, edebiyatta, felsefede, toplumsal yaşamda ve siyasette belli bir seviyeyi yakalayıp bu seviyeyi muhafaza eder durumda olması gerekirdi.

\n

Türkiye hiçbir zaman bu konularda belli bir seviyeye ulaşmadı ve köylü toplumu olmaktan kurtulamadı.

\n

Köylü toplumu olmaktan kurtulmak için Mustafa Kemalin yaptığı devrimler de ne yazık ki 1938den beri hep karşı devrimlerle başarısızlığa uğratıldı.

\n

Çinli düşünür Lao Tzuya göre toplum; iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, çirkin ve güzelin bir birleşimidir.

\n

Bu karışımın performansı şu hikâyede özetlenmiştir;

\n

İyi iş yapan bir aşçı dükkânı açan birisine, arkadaşı sorar:

\n

- Nasıl başardın?

\n

- Yeni bir köfte formülü buldum. Güvercin köftesi yapıyorum.

\n

- O kadar güvercin köftesini nereden buluyorsun?

\n

- Biraz at eti karıştırıyorum.

\n

- Ne kadar?

\n

- Yarım güvercine yarım at katıyorum.

\n

Türkiyenin sorunu, kırsal bileşenin çağdaşlaşmış azınlık karşısındaki oranıdır. (Doğan Kubanın ifadesidir.)

\n

Muhafazakâr olabilmek için önce medeni olmak gerekir. (Malum; medeniArapça bir kelimedir ve şehirli anlamındadır.)

\n

Ne yazık ki, İstanbul ve Ankara (birkaç semt dışında) Türkiyenin en büyük iki köyüdür.

\n

Keşke Türkiye muhafazakâr olsaydı da hiç değişmeseydi!”

\n

Başka pazarlarda, başka postalarla kaldığımız yerden devam etmek umuduyla

\n

\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları