Saraydan Kız Kaçırma... 'Normalleşirken'

14 Temmuz 2012 Cumartesi
\n

90’lı yılların sonuydu.

\n

Topkapı Sarayı’nda ilk kez sergilenen ve büyüsünü bugün dahi hatırladığım etkileyici bir “Saraydan Kız Kaçırma” izlemiştim…

\n

Asırlık çınarlar, selviler arasında yükselen tepsi gibi bir mehtap…

\n

Fonda, Mozart’ın insanı avucunun içine alan müziği…

\n

Ve Yekta Kara’nın damgasını taşıyan İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin göz dolduran performansı…

\n

Topkapı Sarayı’nda 3. Opera Festivali vesilesiyle, 13 yıl arayla izlediğim “Saraydan Kız Kaçırma”da Yekta Kara’nın gene damgası var…

\n

Eseri Sevgili Yekta Kara sahneye koymuş….

\n

Müziği Samsun Devlet Opera ve Balesi Orkestrası icra ediyor…

\n

Konstanze’yi canlandıran İtalyan soprano Eva Mei alabildiğine iyi.

\n

Belmonte’yi seslendiren Avusturyalı Bernhard Berchtold gayet başarılı…

\n

Ankara Devlet Operası’ndan başrol “Osmin”ı oynayan Tuncay Kurtoğlu, tek kelimeyle muhteşem. Karizmatik ve çok canlı olmasının ötesinde sesi de güçlü.

\n

Ama nedense aynı sihir yok…

\n

Nedir nedir… diye düşünürken farkına vardım.

\n

Mekân farklı!

\n

Topkapı Sarayı’ndaki “Saraydan Kız Kaçırma”.

\n

Bundan böyle “Saray kapısının önünden kız kaçırma”… olmuş!

\n

99’da gördüğüm “Saraydan Kız Kaçırma”; Topkapı Sarayı’nın içindeki “Saadet Kapısı”, “Babüsaade” deydi. ..

\n

Bu defa; “Topkapı Sarayı müzesi turnikeleri ve bilet gişelerinin bulunduğu”; “Babüsselam”ın önündeyiz.

\n

Başka deyişle Topkapı Sarayı müzesinin dışındayız.

\n

Tarihi mekânlarda sahnelenen operalar, malumunuz mekânların içinde sergilenir…

\n

II. Dünya Savaşı yıllarından bu yana yaz aylarında prodüksiyonlarını hep Roma’nın en görkemli arkeolojik kalıntıları olan “Terme di Caracalla”ya taşıyan Roma operası mesela…

\n

Kalıntıların tam göbeğinde/içinde gösteri yapar…

\n

Pavarotti, Carreras, Domingo’nun bu kalıntılarda verdiği ünlü “Üç Tenör” konseri dünyaca nam salmıştır.

\n

Tarihle iç içelikle güdülen maksat geçmişi günümüze taşıyarak yaşatmak, dekora sıra dışı görkem katmak ve gece atmosferi içinde başka türlü görülemeyecek tarihi mekânların yarattığı elektrik ile müziğin elektriğini birbirine harmanlayıp, eklemlemektir…

\n

Zoraki konuk gibi

\n

2000’li yıllar başında, gene Topkapı’da geçen BBC yapımı şahane bir “Saraydan Kız Kaçırma” belgeseli için hiç unutmam Süher Pekinel, “Mozart müziğinin zenginliğini bu olağanüstü mekânda kullanmanın gücüne” dikkat çekerken; “Müziğin kendi içindeki yoğunluk, Topkapı ile birleşince teatral bir etki ve gerilim yaratıyor. Saray mı müziğe bu teatral etkiyi katıyor, müzik mi Topkapı’nın teatral gücünü arttırıyor bilemiyorsunuz” demişti…

\n

Bugün aynı gösteriyi müze kapısının önüne çıkarttığınızda; “o yoğunluğu” ve “aynı teatral etkiyi” elde edemiyorsunuz...

\n

Müze girişi önünde; bahçe içindeki görkemli selvilerin huzur veren dinginliğini, asırlık çınarların gönül okşayan kucaklayıcılığını ve yaşanmışlığını bulamıyorsunuz…

\n

İnsan kendini Topkapı Sarayı’nın kalın, geçit vermez, muhkem bir sur kapısı önünde gerçekte pek de istenmeyen, ötelenen, fazladan oraya iliştirilmiş zoraki bir konuk gibi hissediyor.

\n

Talibanlık kazandı

\n

Ne olmuş da “Saraydan Kız Kaçırma”; böyle aşılmaz kale görüntüsü veren kapı önüne taşınmış derseniz?

\n

Yönetmen “Hadi canım bu defa da böyle olsun! Geçen defa operayı saray bahçelerinde sergilemiştik, bu kez de sarayın kale kapısının önüne çıkalım” -mı demiş?

\n

Hayır…

\n

Üç yıl önce yapılan İdil Biret baskınını hatırlıyorsunuz değil mi?

\n

Hani Alperenler “Bir gece ansızın gelebiliriz!” naraları atarak Talibanca dehşet saçan bir konser baskını yapmıştı…

\n

Sokakta toplu namaz kılıp tekbir getirerek; konser dinlemek üzere saray bahçesinde toplanan izleyicilere toplu lanet yağdırmışlardı…

\n

O baskın sonucunda “Talibanlık” kazanmış…

\n

Ve ikinci avlu -Babüssaade- fırsat bu fırsat… her çeşit gösteriye kapanmış!

\n

“Maarifi kapattık. Bundan böyle sükûnetle eğitime devam edebiliriz” hesabı…

\n

Her şeye nasıl da alışıyor, alıştırılıyoruz...

\n

Bunu üstelik kimse mesele etmiyor artık.

\n

“Daha buna gelene dek…” demeyin…

\n

‘Usta’nın “normalleşme” dediği olgu, böyle ilerliyor.

\n

Üç yıl önce bu konu günlerce konuşulmuştu…

\n

Birinci sayfalarda gerektiği gibi yer bulmasa da köşelerde ele alınmış; TV kanallarında saatlerce işlenmişti…

\n

NTV’de Banu Güven’in yaptığı bir yayın... çok iyi hatırlıyorum mesela, günlerce tartışılmıştı.

\n

Banu Güven gibi bu konuları kendisine mesele eden çok sayıda meslektaş artık yerinde yok…

\n

Diyeceğim o ki…

\n

Sarayın iç bahçelerinden gitgide böyle dış kapılara ötelenmek… içerdiği “derin sembolizmin” ötesinde birebir fiili bir durum tarifi yapıyor. \t

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları