Trump vakası

05 Mayıs 2016 Perşembe

Zar atıldı. Trump’a başkanlık yolu açıldı. Cumhuriyetçi baş rakip Ted Cruz başkan adaylığından çekildi. Bir sürpriz olmazsa 8 Kasım başkanlık seçimleri Hillary Clinton’la Berlusconi’nin ABD modeli Donald Trump arasında cereyan edecek.
İtalyan milyarder lider Trump’a kıyasla aslında oldukça “beyefendi” kalıyor.
Trump, Berlusconi’den de daha cahil ve patavatsız. Çok daha ırkçı, çok daha kaba, daha bayağı ve mümkünse eğer daha yalancı. Bir söylediği bir söylediğini tutmuyor. Gece söylediğini sabah inkâr edebiliyor.
Uluslararası siyasetin kaydettiği müthiş irtifa kaybının son noktası bu.
Eskaza seçilirse süper gücün başına bu maganda geçecek.
Gözlemciler ne var ki bu olasılığı zayıf görüyorlar.
Anketler Clinton’la Trump arasında halen, Clinton lehine 10 puanlık bir fark olduğunu ortaya koyuyor.
Clinton’ın “seçim makinesi” olarak tanımlanan efsane ekibi, engin tecrübesi, arkasındaki azınlık seçmenler ve kadınların gücünün, bu farkın kolayına kapanmasına olanak vermeyeceğini ileri sürüyorlar.
İlaveten “Cumhuriyetçi Parti”nin içerde gösterdiği Trump-karşıtı bir direnç de var...
Bu kesimler, partinin “aykırı” Trump’ın eline geçmesindense, Demokrat Parti’den ezeli rakip Hillary’nin Beyaz Saray’a çıkmasına razı görünüyor. Sosyal ağlara bu yüzden, “#NeverTrump/Trumplasla”, “#benbugündemokratım” etiketleriyle yansıyan bir kafa tutma yarışına liderlik ediyor ve Hillary’ye çalışacaklarını söylüyorlar.

Antipolitikanın yükselişi
Çarşı özetle karışmış durumda. Neyin olup, neyin olamayacağını anlamak için bu toz dumanın yatışmasını beklemek lazım. 8 Kasım’a dek süre uzun. Beklenmedik herhangi bir gelişme/olay, dengeleri Trump’ın lehine değiştirebilir.
Olmaz olmaz deme. Olmaz olmaz... Tam Trump için geçerli.
Yarışın başlarında hiç kimse Trump’ın bu noktaya gelmesini beklemiyordu. Küresel TV’lerde “Trump mı? Mümkün değil!” diyen tecrübeli yorumcuların kelleri hâlâ gözümün önünde.
Bu yorumcularla Trump karşıtı Cumhuriyetçi Parti kodamanlarını kontrpiyede bırakan şey, dünyayı tamamen altüst eden değişimi kavrayamamaları.
Amerika kıtasına geçmeden önce bir süredir Avrupa’da “antipolitika” diye ifade edilen ve müesses nizamı silkeleyen, sağ-sol ezberini yıkan, popülizmleri şahlandıran bir yeni dalganın olduğunu biliyorduk.
İtalya’da daha 90’larda klasik siyaset dışından gelip “aykırı kimlikli Berlusconi”nin ülke siyasetine nasıl damga vurduğunu gördük. Klasik siyasi parti yapıları yıpranırken “şarlatan-narsist bir lider kültü”nün nasıl palazlandığını izledik.

‘Fareli köy’ sendromu
Berlusconi “Fareli Köyün Kavalcısı” gibi, seçmenlerine sırf hoşnut kaldıkları ve duymak istedikleri şeyleri söylüyordu.
Trump da bunu yapıyor.
İtalya’nın multimilyarder işadamı lider, geleneksel siyasetin “politically correct/siyaseten usturuplu” kaidelerini yıkmakta hiç mahsur görmüyordu.
Trump da gene aynı şekilde “siyaseten usturupsuz” olmaya hiç aldırmıyor. Aldırmadığı gibi bilakis bu yoldan prim yapıyor.
Berlusconi’den bu yana ayrıca “antipolitika” dallanıp budaklandı.
Berlusconi olgusu üzerine Batı’nın bir de 2008 finans krizi eklenince hem sağda, hem solda popülizmler hızlandı.
İşsizlik, küçülen refah devleti, çözümsüz ekonomik sorunlarla katlanan “öfke” ve “korku” faktörü; Le Pen’ler, Salvini’ler gibi yeni ve farklı “Fareli Köy Kavalcıları” çıkarttı. Bir ar damarı patladı. “Yabancı düşmanlığı”, “göçmen karşıtlığı”, “İslamofobi” marjinal olmaktan çıktı.
ABD’nin şimdi kapılarını Müslümanlara kapatmaktan söz eden Trump, Batı siyasetinin işte bu genel dekadansı ve büyük savruluşu üzerine ortaya çıktı.
Bu nedenle artık hiçbir şey sürpriz olmamalı. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete zamanlarındayız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları