Olaylar Ve Görüşler

Çarpık değil, ‘imkânlar dahilinde’ modernleşme - Dr. Onur Alp YILMAZ

09 Kasım 2021 Salı

Cumhuriyet Devrimi’yle ilgili, özellikle de 1980’lerin Kemalizm sonrası ittifakının besmele gibi her gün tekrarlamasıyla beraber bir “çarpık modernleşme” algısı oluştu, oluşturuldu. Bu yazıda sonda söylenmesi gerekeni başta söyleyerek argümanımı açıklayacağım: Türkiye çarpık modernleşmemiştir. İmkânlar dahilinde modernleşmiştir. Hızlı bir modernleşmeyle çağa ortak olup geri kalmışlığın çarpıklığını gidermeye çalışmıştır. Ancak özellikle “Kemalizm sonrası” paradigma, her güncel melaneti “Kemalist geçmişin çarpık modernleşmesi”ne yükleme indirgemeciliğiyle birçok noktada gerçekliğin gözden kaçırılmasına sebep olmuştur. 

GERÇEK ÇARPIKLIĞIN ALTERNATİFİ

Sonuçta güncel popüler ve akademik hemen her makale - kitabın tarihsel özet kısmı, Kemalizmle kavgayla başlayıp ana tezleri de postmodern dönemde yaşanan tüm olumsuzlukları bu kavga üzerinden “çarpık modernleşme”nin sonucu olarak sunmuştur. Bu da Kemalizme döngüsel, tarihin geri kalanına ise doğrusal bakılan ziyadesiyle problemli bir yöntem sorununa sebep oluyor. Bu yöntem problemi dolayısıyla, sanki öncesinde ve sonrasında hiçbir şey yaşanmamış ve 1930’dan direkt 1990’a atlanmış gibi bir algıyla çözümlemeler yapılıyor. 

Oysa Cumhuriyet devriminin usulüne konforlu masa başlarında değil, yılların yıkım ve enkazının üzerinde karar verilmiştir. Tanzimat romanlarında Bihruz Bey’le özdeşleştiği gibi akıcı Fransızca konuşmayı, Sururi Bey’le özdeşleştiği gibi Beyoğlu’nda alafranga bir kafede oturup kahve içmeyi ya da Felatun Bey gibi hiç üretmeksizin dünyevi zevkleri tüketmenin esiri olmayı Batılılaşmak sanan gerçek çarpık modernleşmenin alternatifi olarak doğmuştur Cumhuriyet modernleşmesi fikri. 

HALK İÇİN HALKÇI

Kendi toplumuna yabancılaşan, yoldan geçen halk kesiminin kıyafetiyle “Kıyafet balosu mu var?” diye yine Fransızca hayıflanarak onları aşağılayan karikatürize karakterlerinin aksine, Ziya Gökalp’in çift yönlü halkçı politikası doğrultusunda, halka medeniyet götürürken onun kültürünü öğrenerek bir ulusal kültür yaratma, modern devletin alametifarikasından olan kurumsallaşma ve standardizasyonu çevreye yayma arayışıdır Cumhuriyet. 

Tanzimat’ın karikatürize Batılılaşan züppe karakterlerine karşı, modern çağa ortak olmanın bu olmadığını savunan, Müslüman-Türklerin tarımdan başka bir uğraşın içinde olamadıklarını ifade eden, ticaretin kompradorlar ve onun yerli müttefiki olan azınlık grupların elinde bulunmasından hayıflanan, dünyanın güçlü devletlerinin kuralsız bir biçimde kontrol ettiği bir pazar haline gelen Osmanlı’nın bu halden mutlaka çıkması gerektiğini belirten, sermaye birikimi yaparak Müslüman-Türklere de ticaret yapabilecekleri imkânın tanınmasının hayatiliğini vurgulayan Namık Kemal’in eleştirileriyle sarsılan bir nesildir Atatürk ve nesli. 

Kapitülasyonların yabancılara verdiği her türlü ayrıcalığı bertaraf eden, kendi ait olmadığı sınıfın, burjuvazinin lehine devrim yaparak yerli bir burjuvazi yaratmaya çabalayan, sermayenin gücünün yetmediğini hissettiği andaysa devlet eliyle sanayileşme atağı başlatan bir nesildir bu. Geç modernleşen Almanya’nın ünlü ekonomisti List’in “milli iktisat” modelinden etkilenen ve yerli sanayiyi korumayı önceleyen, bu yolla uluslaştırılan kitleye istihdam sağlamayı ve bir “toplumsal seferberlik” başlatmayı kendisine şiar edinmiş bir nesildir Atatürk ve nesli. 

ÖN-DEMOKRASİ

Başlangıçta egemenliğin kim olduğunu değil, bir daha asla hanedan ve padişahın olmayacağını “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözüyle ifade eden, sonrasında Türkiye’yi demokrasinin olmazsa olmazı olan kurumsal altyapıyla donatan, donattığı ölçüde halkın demokratik haklarını peyderpey teslim eden, demokratikleşmenin önkoşulu olan yurttaşlık bilinci, kanun önünde eşitlik, genel oy hakkı ve meşru sınırlara bağlılığı tesis etmeyi başaran, dolayısıyla Kemalizm karşıtlarının iddia ettiği gibi bir antidemokrasi değil, ön-demokrasi niteliği taşıyan bir devrimdir Cumhuriyet. 

Dolayısıyla yıllardır dönüp dolaşıp Türkiye’nin bütün problemlerini Kemalizme ve onun “iradi kötülüğüyle bile isteye getirdiği çarpık modernleşme”ye bağlayanların konforlu teorik alanlarından yaptıkları çıkarımlarının bizatihi kendisinde bir çarpıklık ve indirgemecilik söz konusudur. Özetle, Türkiye’de çarpık olan şey pratiğe dayalı ve el yordamıyla yapılan modernleşme değil, zorlama modernleşme yorumlarıdır.

DR. ONUR ALP YILMAZ

IŞIK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları