Olaylar Ve Görüşler

Jeopolitik Tükeniş: Hedefler, söylemler ve gerçekler - Dr. A. Murat ŞENER

14 Kasım 2021 Pazar

Zamanla değişen şartlar ve tehdit algısı, ortaya çıkardığı yeni gereksinimler doğrultusunda kendi kurum ve ittifaklarını da beraberinde getirir. Tarihsel devamlılık içeren bu olgu, yükselen Çin karşısında kendini tekrarlıyor, yeniliyor. Batı’nın geleneksel ittifakları dışında, Hint-Pasifik bölgesinde yeni ittifaklar arayan ABD, “entegre caydırıcılık” politikası için yeni müttefiklere ihtiyaç duyuyor. Fakat 46 yıl sonra yeni bir “Saygon görseli” yaşatan Afganistan’dan çıkış ve AUKUS (Avustralya, Birleşik Krallık, ABD) sürecinde Fransa’yla yaşanan diplomatik gerilim, Joe Biden’ın sıklıkla vurguladığı beraberlik sözlerini boşa çıkarıyor. 

Bölge ülkeleri, itibarı sorgulanan Washington ile Pekin arasında tercih yapmak istemiyorlar. Rusya’dan 5.4 milyar dolara aldığı S-400 hava savunma sistemlerini, aralık ayında teslim almaya hazırlanan Hindistan’ın pozisyonunu, eski Dışişleri Bakan’ı Sliyam Saran, “Tüm yumurtaları aynı sepete koyamayız” sözleriyle açıklıyor. Keio Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yoshihide Soeya da, “Çin tehdidine vurgu yaptıkça, ABD’ye daha bağımlı kalıyorsunuz. Japonya’nın arzusu buysa, sözde stratejik özerkliğini kaybedecektir” diyor.     

TRAJİKOMİK HAL

Dış politikada önceliğini Hint-Pasifik bölgesine çeviren ABD, temmuz ayından beri, diplomatik ataklar yapıyor. Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Güney Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyesi ülkelerden mevkidaşlarıyla görüştü, kararlılık mesajı verdi. Bunu, ağustosta ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve Savunma Bakanı Lloyd Austin’in de katıldığı Singapur, Filipinler, Vietnam ziyaretleri izledi. 15 Eylül’de AUKUS stratejik ortaklık antlaşması imzalandı. 24 Eylül’de Japonya, Avustralya, Hindistan devlet başkanları, Beyaz Saray’da ağırlandı. Tayvan Boğazı’na vurgu yapıldı. QUAD’ın (ABD, Avustralya, Japonya, Hindistan) hızla evrime sokulması dikkat çeken diğer gelişmelerdi. En son, aşı diplomasisinin etkili olduğu Filipinler, ABD’ye Basa ve Bautista hava üslerinde erişim hakkı tanıdı, ABD’yle bir dizi askeri ve altyapı protokolü imzaladı. 

Asıl dikkat çeken, değişen kuvvet ilişkileri ve yeni jeopolitik hesaplar yanında, güç kaybeden ABD’nin, müttefiklerini kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme ve ikna kabiliyetini yani yumuşak gücünü, belirgin ölçüde yitirmeye başlaması. Hindistan, Endonezya, Vietnam gibi stratejik konuma sahip potansiyel müttefiklerin, ABD’nin beklediği kararlı ve net duruşu sergileyememesi, Trump’la başlayan, Biden’la trajikomik hal alan güven kaybının sonucu. 

DİKKAT ÇEKİCİ TESPİTLER

15 Eylül’de Avustralya’ya nükleer denizaltı sağlama sözü veren AUKUS Anlaşması, Fransa’nın Avustralya’yla imzaladığı 90 milyar dolarlık savunma anlaşmasının iptali anlamına geliyordu. Fransa, bu gelişmeyi anlaşmanın duyurulduğu gün öğrenirken ABD beraberlik çağrısı yapıyordu. Fransa’nın uğradığı ekonomik zarar bir yana, tarihsel bir Hint-Pasifik politikası olan, bölgede 8 bin askeri, 1.5 milyon yurttaşı bulunan bir NATO üyesinin, bu coğrafyada dışlanmasını açıklamak zor. Fransa tepkisini, ABD ve Avustralya büyükelçilerini geri çağırarak gösterdi. Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, ABD dış politikasındaki tutarsızlığa dikkat çekerek, durumu, ancak Trump hükümetinden beklenebilecek bir “sırtından bıçaklama”, Biden’ı ise Trump’ın tweetsiz versiyonu olarak değerlendirdi. Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, bunun tüm Avrupa’ya karşı yapılmış bir küstahlık olduğunu, Avrupa’nın, ABD’ye bağlılığın ve müttefikliğin ne anlama geldiğini sorguladığını söyledi.

HİNT - PASİFİK’E BAKINCA...

ABD’nin Afganistan’dan çıkışının yarattığı güven bunalımının küresel etkilerinin en çok hissedildiği ülke, Çin anakarasından 161 km uzakta olan Tayvan. Tayvan’ın Kinmen adaları ile Çin’in liman şehri Xiamen arasındaki mesafe 2 km. İster istemez akla “Dün Saygon, bugün Afganistan, yarın Tayvan mı?” sorusu geliyor. Çin Dış İlişkiler Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Prof. Dr. Li Haidong, Afganistan’da yaşananların Tayvan açısından “uyarı” hatta “tahmin” niteliği taşıdığını söylüyor. Buna göre, Washington’a güvenerek bir çatışma kışkırtılırsa sonuç Vietnam ve Afganistan’dan farklı olmayacak. 

21 Ekim’de Biden, gerekirse Tayvan’ı savunacaklarını söyledi. Tayvan’ı Çin’in parçası olarak gören ABD; geleneksel “belirsizlik” politikasında değişikliğe giderek Tayvan’ın savunmasında kararlılık gösterir mi? Bilinmez. Fakat asıl sorul şu: Tayvan, ABD’nin Çin’le savaşı göze almasını gerektirecek stratejik öneme sahip mi? Çin’le yaşanan gerginliğin özünde nüfuz rekabeti yatıyor. Diğer bir deyişle, Tayvan burada amaç değil, bölgeyi ideolojik satranç tahtası olarak gören ve siyasetini meşru zemine oturtmak isteyen ABD için sadece araç. 

DR. A. MURAT ŞENER

SİYASET BİLİMCİ 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları