Olaylar Ve Görüşler

Muhafazakârlık yarışı - İbrahim BERKSOY

11 Kasım 2022 Cuma

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte ülkemizde siyaset, “başkanlık” seçimine odaklı, iki kutuplu, dar ve verimsiz bir alana dönüştü. Siyasal partiler, giderek kendi özgün siyasal kimliklerini yitirip ittifaklar içinde erimeye başladı. Oysa toplum olarak bu ucube çorak siyasal ortamı hiç de hak etmemiştik. 1876’da ilan edilen I. Meşrutiyet’ten beri yaklaşık 150 yıllık köklü parlamenter demokrasi birikimimizin bir gereği olarak Meclis egemenliğine dayalı, parlamenter demokrasiyi esas alan, siyasal partilerin program ve eylemleri etrafında şekillenen bir siyaset yapma tarzımız vardı. 

En zor dönemlerde bile bu ülke çok partili, çok sesli bir Meclis’e ve o Meclis’in içerisinden çıkan bir hükümete sahip olmasını bilmiştir. Çoğulcu demokratik siyasal düzenlerde “ya hep ya hiç” ya da “benden sonra tufan” gibi toptancı, totaliter anlayışlara yer yoktur. Hükümetlerin çoğu Meclis’ten güvenoyu almış koalisyon hükümetleridir. Türk demokrasisi esasen -kendi bünyesindeki eksikliklerin de farkında olarak- bu demokratik olgunluğa erişmiş ve bunu içselleştirmiştir.

Meclisi Mebusan

KONFORLU ALAN

Anımsanacağı üzere 3 Kasım 2002 seçimleri sonucunda yalnızca iki parti Meclis’te temsile hak kazanabildi. Halkın neredeyse yarısının iradesi Meclis’e yansımadı. Yüzde 10 seçim barajı daha önceki seçimlerde de uygulanıyordu ancak ilk kez bu denli dramatik bir temsilde adaletsizlik sorunuyla yüz yüze kalınıyordu. Öngörülemeyen bu “sürpriz” sonuç, o günkü siyasal ortamda, Meclis’teki bu iki parti için de oldukça konforlu bir alan oluşturdu. Her iki parti de bu konforlu alanda siyaset yapmayı, Meclis’te elbirliğiyle yasalar çıkarmayı kendilerine görev edindi. CHP, ana muhalefet partisi olarak, parlamento dışında kalan partiler adına da muhalefet yapacağını, onların Meclis’teki sesi olacağını ilan etti. O dönemdeki “konforlu uyum”un belki de tek istisnası 2003’teki 1 Mart tezkeresidir.

‘ÇIK KARŞIMA’

3 Kasım 2002’deki iki partili konforlu siyasal düzenin çok daha fazlası bugün başkanlık sistemiyle elde edilmiş durumdadır. Oldukça kritik bir seçime artık sayılı günler var. Bu ucube siyasal düzenden kurtulmanın yolu “muhafazakâr demokratlıktan” “devrimci muhafazakârlığa” terfi etmiş “güçlü” bir muhafazakâr adayın karşısına “kazanacak” başka bir muhafazakâr aday çıkarmak olamaz. Bu yol daha önce denenmiş, “güçlü” olan kazanmıştır. Ayrıca hatırlatmak isterim: Cumhuriyetin kurucu kadroları, yüzyıllar süren muhafazakârlık girdabından tavizler vererek değil, halkı bilinçlendirerek, çağdaş uygarlık yolunda birbiri ardına devrimler yaparak çıkmıştır. Bu düzenden kurtulmanın yolu sürekli kendini tekrar eden “özgüvenli” fakat örgütsüz bir adayla seçime girmek de olamaz. Bu yol da denenmiş, “adam kazanmıştır”. Sürekli “çık karşıma” diyerek de seçim kazanılamaz. Seçim, ekranlarda tartışma programıyla kazanılmaz. Siyaset, esas olarak, kitlelerle, halkla ve parti örgütleriyle yapılır. Son İstanbul seçimleri buna en iyi örnektir. 

İBRAHİM BERKSOY

MAKİNE MÜHENDİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları