Olaylar Ve Görüşler

‘Müsvedde’ sanatçılar...

01 Ocak 2019 Salı

Susan bir Türkiye’de konuşmak kendilerine düştüğü için, 50 yıldır yapageldikleri şeyi hâlâ yapmaya cesaret ettikleri, yani aydınlattıkları, ruhlarımızı arındırdıkları için, rejimin başının “sanatçı müsveddesi” olarak yaftaladığı iki seçkin sanatçımız, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’i konuşuyoruz günlerdir. Bu nispeten kişisel görünen olayın gerisinde yatan asıl resmin, sanat dünyamızdaki vahim gelişmelerin farkında mıyız peki. Yoksa, yıllardır olduğu gibi, savaş tamtamlarının ve oluşturulan gündemlerin peşinde, zamanın ruhuyla sürüklenip duruyor muyuz? Farkında mısınız, devlet sanat kuruluşlarını kapatıp, Türkiye Sanat Kurumu kanalıyla özgür ve özerk sanatın köküne kibrit suyu ekmek amacıyla 2013’te gündeme getirilen TÜSAK’ın (Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Taslağı) tepkiyle karşılanıp yasalaşamayan hedeflerinin tümü birer birer gerçekleştiriliyor:
1) Sanat, kamunun görev alanı dışına itiliyor - 2019 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programına göre, kültür faaliyetleri ve kültür tesisleri yerel yönetimlere devredilecek. Yani sanat kamusal sorumluluk olmaktan çıkarılıyor. Bu devir işleminin amacı, tıpkı devredilip yok edilen halk kütüphaneleri gibi, sanat faaliyetlerini ve tesislerini kamusal alan dışına çıkarmak suretiyle dağıtıp eriterek yok etmektir. Çünkü yerel yönetimlerimiz kültür/sanatı asli görevleri arasında görmedikleri gibi, bu alanda ne içerik üretimi, ne planlama ne de karar verme süreçlerini yerine getirecek donanıma ve kapasiteye sahip. Ek olarak iki temel eksiklik ile daha maluller:
Merkez ile yerel yönetim arasında bu alanda yetki ve sorumluluk paylaşımı belirsizdir.
Yerel yönetimler kapsayıcı ve uzun soluklu değil, iktidar partisinin görev süresiyle ve ideolojisiyle sınırlı faaliyette bulunabilir.
2) Bağımlı “sözde” sanat – Sanatın sınırları, içeriği, ahlakı, özetle neyin sanat olduğunu artık tümüyle “Başkan’ın Adamları” belirleyecek. Şöyle ki: “Benim şeflerim, benim ge nel müdürlerim- Rejimin değiştirildiği ilk gün 9 Temmuzda ilk iş olarak yayımlanan 703 sayılı kararname, devlet sanat kuruluşlarını, tüzelkişiliklerini lağvederek rejimin başına bağlamış, sanatın özgür ve özerk yapısını ortadan kaldırmıştı. Akabindeki 15 Temmuz tarihli kararname tüzelkişiliklerini iade etse de, yöneticilerinde aranan liyakat koşullarını kaldırdı. Sanat kuruluşlarının yöneticilerini doğrudan ve tek başına rejimin başı atayıp azledecek artık.
Benim politika kurulum - TÜSAKın Türkiye Sanat Kurumuna gerek kalmadı, rejimin başının seçiverdiği bir Türkiye Sanat Politikaları Kurulu oluşturuldu bile. Kurul üyeleri, 1500 odalı sarayın bir odasında, siyasi sorumluluktan azade, sadece ve sadece rejimin başına bağlı ve sorumlu olarak sanat politikaları saptıyorlar, aile içinde. Kız bizim- oğlan bizim usulü yargımız gibi.
3) Sanat projeleri firarda -- Yeni rejimin başının alay-ı vâlâ ile açıkladığı birinci ve ikinci 100 günlük icraat programındaki kültür / turizm projeleri, tıpkı ekonominin izdüşümü gibi, büyük çoğunlukla inşaat, restorasyon işleri. Sanatın esamisi okunmuyor, ne eser üretimine, ne de sanatçılara ilişkin bir iz, bir ilgi, bir kaygı var. İlk programda 16 projenin 11i, ikincisinde 25 projenin 18i inşaat, restorasyon ve çevre düzenlemesinden ibaret, bunların da önemli kısmı turizm amaçlı. Gerisi 100 günlük değil, orta vadeli ve turizm amaçlı hedefler. Kültür endüstrilerinin geliştirilmesi hedefi ise, dünyanın hiçbir yerinde 100 gün ile yan yana getirilmez, Türkiye hariç. Hele 30 kütüphanenin, çay-çorba-fotokopi makinesi eklenip kıraathaneye dönüştürülmesi crème de la crème! Sen 703 Nolu başkanlık kararnamesi ile Milli Kütüphane kuruluş kanununu lağvet, yüzlerce halk kütüphanesini devret ve kapat, sonra git 30 millet kıraathanesi aç, niye ki acaba!
4) Mevsimlik işçi ile sanat - Halen senfoni orkestraları ve devlet tiyatroları, büyük çoğunluğu misafir sanatçı statüsünde, yani oyun veya konser başına ücret alan yevmiyeli sanatçılarla çalışıyor. Açılmayan kadrolar yüzünden misafirlikler emekliliğe kadar sürüyor! İktidar ise, durumlarını iyileştirmek bir yana, sanatçıdan tümüyle kurtulmak için denemediği yol bırakmıyor. Şimdilerde zamlı emeklilik planı ile kurtulacak. Epi topu 4-5.000 sanatçıya asalak, muzur muamelesi yapıyor, TÜSAK tasarısının beş yıldır yarattığı belirsizlik kıskacında ezerek gözdağı veriyor, moral ve entelektüel kapasitelerini çökertiyor.

Yeni rejimin sanat vizyonu
Yukarıda kısaca değinilen dört gelişme özde şunu ifade ediyor: Yeni rejimin sanat vizyonu, yapı yığınından ibaret. Ve sadece rejimin başının, sadece kendi keyfine göre seçip azlettiği kurul ve yöneticilerin güdümündeki biat eden sözde sanata temenna eden ışıksız bir Türkiye. Soralım:
Kültürel plan ve stratejileriniz niçin yok; yeni rejimin yeni tarzı piyango torbasına el sokup 100er 100er proje mi saçmak.
Kültür/sanat yönetimine paydaşlar nasıl katılacak. Sanatsal ve entelektüel yaratıcılık için, yaratıcı sanayiler için ne yapıyorsunuz.
Sanatın özerkliğini sağlamadan yaratıcılığı nasıl sağlayacaksınız.
Sanatçıların sosyal güvenlik, elverişli çalışma koşulları vb. sorunlarını niçin çözmüyorsunuz? Aslında, iktidar da farkında bu sorulara cevap veremediğinin, zira ağlamaklı ifadelerle sürekli yakınıp duruyor kültürel iktidarsızlığından. Yine de sadece mevcudu yıkmakla uğraşıyorlar 16 yıldır.
Ey iktidar ve ey ne Akpınar ve Gezene gereğince kol geren, ne de kültür/sanatı tehdit, hatta yok eden gelişmelere yeterince tepki koyan muhalif kesim, hepinize soruyorum: Diyelim ki yıllardır savaşarak, boğuşarak devletin bekasını sağladınız. Peki, Churchillin de deyişiyle, sonrasında eğer sanatı koruyup kollamayacaksanız, bu savaşı niye yapıyoruz?

RAZİYE KARABEY / Araştırmacı yazar


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları