Siyasetçi Kurnazlığı...

02 Nisan 2015 Perşembe

31 Mart, uyguladığımız tak-vime göre yanlış da olsa kanlı şeriatçı ayaklanmanın simgesine dönüşmüştür.
Bu yılın 31 Mart’ı da iki yakıcı bir sevindirici olayla tarihteki yerini aldı.
Hem savcı Mehmet Selim Kiraz’ın terör şehidi oluşunda, hem de karanlığı ülke çapında somutlaştıran elektrik sisteminin çöküşünde ne yazık ki karşımıza ilk çıkan politikacı kurnazlığı oldu.
Savcıya yönelik saldırı, yargının üç ayağından biri olan avukatların, saraylara(!) girişlerini sınırlamanın gerekçesine dönüştürülmek isteniyor.
Ben yıllarca adliye muhabiri, ardından şüpheli ya da sanık, kimi zaman da bilirkişi ve dayanışmacı olarak yargı binalarına epeyce kez girip çıktım.
Hiçbirinde de evinden ya da başka bir adliyeden cüppesi ile gelen avukat görmedim.
Nedeni çok basit. Her yargı yerinde, o ilin barosunun bir cüppe vestiyeri olur. Avukat gelir, bir cüppe alıp giyer. Çıkarken de vestiyere iade eder.
O nedenle “Teröristler saraya cüppe ile girdi” iddiası bana pek tutarlı gelmedi.
Ortada hem güvenlik hem de istihbarat zafiyeti olduğu kesin gibi.
Bunlar, avukatları da, öteki yurttaşlar gibi hale yola koymanın gerekçesi yapmak, sorumluları kurtarma girişiminin yinelenmesinden başka bir şey olamaz.

***

Türkiye’nin İran’dan elektrik alan bir ili dışındaki yerleşim yerleri karanlığa gömülüverdi. Günlük hayat durdu, sanayi üretimi sıfırladı.
Yazıyı yazarken saat 14 dolaylarındaydı. Hâlâ elektriğin neden kesildiğini bilemiyorduk. Bizim bilmememizi bırakın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da bilmiyordu!
Olsa olsa yöntemi ile çeşitli seçenekler dile getiriliyordu.
İlginç rastlantı, Akkuyu nükleer santralı anlaşmasının onaylanması da kesim sürecinde gerçekleşmişti.
Elektrik üretim ve dağıtım kurumları alelacele özelleştirilmiş, yandaşların insafına bırakılmıştı.
Gerçek böyleydi ama bütün üretim aynı sistem içinde dağıtılıyordu.
Teknolojinin ve bilgisayar ağının bunca gelişmiş olmasına karşın “İnterkonnekte sistem” denilen dağıtım ağının izlenememesini nasıl açıklar ve savunurlar bilemiyorum.
Bakalım ne masallar dinleyeceğiz. Şaşırmayacağımız kesin. Çünkü en son Soma’da dinlemiştik...

***

Bunca acıya ve yaşamın sıkıntıya girmesine karşın, arada güzel ve sevindirici bir olay da yaşadık.
Balyoz Davası’nın 236 sanığı, davanın ilk kurgulandığı günden başlayarak belgelerin sahteliğini söylemiş ama yargıçlar ve savcılar kös dinlemişti.
Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali yapıldığı saptamasının ardından yeniden görülen dava dün sonuçlandı.
Kumpasla silahlı kuvvetlerden koparılan, terfi etme hakları ellerinden alınan ve yaklaşık 4.5 yıl hapis yatan sanıklar aklandılar.
Kayıpları, kumpası “düzenledi” diye ünlenen cemaate yükleme girişimi eksik kalır. “Ne istediler de vermedik” diyenler de unutulmamalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları