Özdemir İnce

Eski yazılar 2

09 Haziran 2023 Cuma

Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı, CHP genel başkanı ve hesap uzmanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim malzemesi yaptığı, Cumhuriyet Devleti’nin kasasından çalınan “418 milyar dolar” imge ve simgesine gelmeden önce, 18 Ekim 2006 tarihli Hürriyet gazetesinde “Sol ve Sofya’da bir gece” adıyla yayımlanan yazımı okumanızı rica edeceğim.

***

418 MİLYAR DOLAR KİMİN?

Turgut Özal’ın Anavatan Partisi (ANAP) 1983 seçimlerinde oyların yüzde 45’ini alarak seçim kazanmıştı. Özal 7 Aralık 1983 günü Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından hükümet kurmakla görevlendirilmişti.

Seçimden iki gün sonra bir uluslararası yazarlar toplantısına katılmak üzere Sofya’ya gittim.

Çalışma sonrasında Moskova Park Hotel’de verilen kokteyl sırasında tanıdığım bir Yazarlar Birliği görevlisi yanıma gelip müsait isem Georgi Cagarov’un beni otelin teras katındaki lokantada beklediğini söyledi. Cagarov çok büyük bir şair aynı zamanda kültür işleriyle görevli cumhurbaşkanı yardımcısıydı. Arkadaşımdı.

Lokantada çok büyük, yuvarlak bir masanın çevresinde on kadar resmi suratlı adamla oturmuştu. Beni bu insanlarla tanıştırdı. Bulgaristan Komünist Partisi’nin bölge sekreterleriymiş.

Masaya oturur oturmaz bir yaşında bir sağ partinin seçim kazanıp solun kazanamamasının nedenini sordu. Ben de şöyle konuştum:

“Marx, Engels ve Lenin’in ilkel sınıfsız toplum çözümlemelerinin yanlış olduğunu düşünüyorum. İlkel sınıfsız toplumların ortaklaşmacı niteliğinin iş bölümü ile bozulduğunu ve bu bozulmanın kapitalizme giden yolu açtığını söylerler. Bence yanlış. İnsanın doğası ortak mülkiyete, sosyalizme değil kapitalizme, özel mülkiyete yatkın. İnsanların sosyalizme oy vermeleri için kapitalizmin ömrünü tamamlaması ve insanların bencillik illetinden kurtulup mükemmelleşmeleri gerekir.”

“1962’den itibaren siyaset sahnesine çıkan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) sosyopolitik şiarlarından biri ‘herkesin emeğinin karşılığını alacağı’ idi. Bu sihirli cümlenin söylenir söylenmez bütün oyların TİP’e gideceğini düşündüm yıllarca.

1965 seçimlerinde TİP sözcüleri mitinglerde, radyolarda herkesin emeğinin karşılığını alacağını söylediler. Ama TİP ancak yüzde 2.5 oy alarak ulusal artık sistemi sayesinde 15 milletvekili çıkardı. TİP’in kapatıldığı 1970’e kadar oyu çoğalmadı.

‘Herkes emeğinin karşılığını alacak’ sloganını kullanan sol partilerin seçim kazandığına tanık olmadım. Çünkü hiç kimse emeğinin karşılığı olan kazancı istemiyor, on katını, yüz katını istiyor. Bu da çalışanların bir işçi sınıfı yaratamadığını gösteriyor.”

“TİP’in yerel yöneticilerinden biri bir kahve toplantısında, ‘Siz bize oy verir de seçimi kazandırırsanız, Koçların, Sabancıların, Eczacıbaşlarının mallarını ellerinden alıp sizlere dağıtacağız’ dediği sırada dinleyiciler arasında bulunuyordum. Dinleyiciler hemen bir tepki vermediler. Biraz düşündükten sonra aralarından birkaçı ‘Kime vereceksiniz?’ diye sordu.

O zaman fark ettim ki zenginlerin elinden alınan malların aralarında eşit olarak paylaştırılmasını istemiyorlardı. Aralarından birilerine bu malların aynen verilmesini hayal ediyorlardı, kendileri Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı olmak istiyorlardı.”

Konuşmam bitince Gyorgi Cagarov yüzüme ironiyle bakıp “Kaç yaşındasın Özdemir” diye sordu. “46 yaşımdayım” dedim. “Güzel” dedi, “Seni Türkiye’de asmazlarsa biz burada asarız!”

Üçüncü öykü gerçek değildi, ben uydurmuştum. Uydurmuştum ama inandırıcıydı.

Sol üzerine mangalda kül bırakmayanların işin bu yanını düşündüklerini hiç sanmıyorum.

***

Aradan 42 yıl geçmiş ama neredeyse hiçbir şey değişmemiş... Değişen sadece milliyetçi-muhafazakârların “Moskova’ya Moskova’ya” ya da “ortanın solu Moskova yolu” diye höykürmemeleri ve “kadınların ortak mülkiyeti” yalanına sarılmamaları... Ama şimdi ağızlarında “terör ve terörist”, “Allahsız, dinsiz, imansız”, “Ayasofya” ve “yerli ve milli silah sanayi” ile “petrol ve havagazı”yaveleri var.

Günümüzde, Kılıçdaroğlu’nun, halktan çalınan 418 milyar doların çetelerin elinden alınıp halka dağıtılması tasarısının, 2006’nın “Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı’nın mallarının halka dağıtılması” hikâyesinden sanki hiçbir farkı yok. Halk denen yığışım, Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun zorlamasıyla yaptığı üç kuruşluk zamma inanıyor ama Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olduğunda emeklilere vereceği 15 bin lira ikramiyeye ve dağıtacağı 418 milyar dolara inanmıyor. Kılıçdaroğlu acaba “Hepinize dağıtacağım” yerine “Kura çekerek aranızdan birine vereceğim” mi demeliydi? Belki o zaman oyları toplardı.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları