'Allah'ın Partisi...'

19 Nisan 2013 Cuma

Diyarbakır Kalesi’nin “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) Kültür Mirası Adaylık” listesine alınması toplantısı için bu kentimize 10 Nisan’da gelen yabancı konuklar oldukça şaşırdılar.
Dört günlük toplantı, Dicle Üniversitesi’nin konferans salonunda düzenlenmişti. Konuklarla birlikte üniversitenin konuk evinde kaldık. Şaşkınlığın nedeni, koskoca üniversitede tek bir öğrenci görülmüyordu, buna karşılık polis panzerleri ortalıkta dolaşıyordu. Üniversitenin ana kapısını polisler tutmuş, giren çıkan araçları kontrol ediyorlardı. Hiç de özgür bir bilim kuruluşu ortamı yoktu!
Konuklar, 8 Nisan’da iki karşıt öğrenci grubu arasındaki çatışmayı duymamışlardı. Toplantının Türk katılımcılarına bu gizemli durumu sorup olayları öğrendiklerinde o tartışma ortamında orada bulunmanın tedirginliğine kapıldılar.
Bereket üniversite 3 gün tatil edilmişti. Bu gelişmenin yanı sıra toplantının akışı ve gezide yağmur yağdığında anında dağıtılan yağmurluklar ya da güneş çıktığında verilen şapkalarla her şeyin düşünülmüş olması, tedirginliği önemli ölçüde gidermişti.

\n

***

\n

2011 seçimlerinden sonra bu köşede şöyle yazmıştık:
“Eğer Başbakan, Güneydoğu Anadolu siyasasındaki, içi boş da olsa ‘açılım’ söylemi yerine Abdullah Öcalan’ın ‘idamından’ söz etmeseydi, yüzde 50 çıtasını rahat aşabilirdi.”
Yıl 2013… Önümüzde yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler art arda yaklaşıyor. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2011 seçiminde Apo’nun idamı hatasının yerine, şimdilerde başlattığı İmralı-Kandil açılım süreci ile durumu düzeltmeyi hedefliyor.
Dicle Üniversitesi’ndeki öğrenci olayları,
buzdağının yüzeydeki görüntüsü ve yaklaşan seçimlerde yaşanacak olayların da habercisi özelliğini taşıyor.

\n

***

\n

Geçen yıl nisan ayında birkaç yüz bin Diyarbakırlının katılımı ile “Kutlu Doğum Haftası” kentin bir alanında kutlanmıştı. Türkçe, Kürtçe ve Zazaca konuşmalar yapılmış, ilahiler okunmuştu.
Bu arada Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
“Mustazaflarla (ezilenler) Dayanışma Derneği’ni, Hizbullah bağlantılı çalışmalar yaptığı” gerekçesi ile kapatmıştı. Yargıtay kararı onaylayınca “Ahde Vefa Mitingiyle” yeni bir siyasal yapılanma öngörülmüştü.
Bu karardan sonra
“Mustazaflar Hareketi” adıyla yeni bir siyasal oluşum başlatıldı. “Hür Dava Partisi (HÜDA Par)” adı altında bir siyasal partiyi yaşama geçirmeyi amaçlayan kurucular kurulu adına avukat Mehmet Hüseyin Yılmaz ve arkadaşları aralık ayında İçişleri Bakanlığı’na başvuru dilekçesini verdiler.
Partinin ilkeleri
“Ne Kemalizm, ne de Apoizm” olarak açıklandı! Böylece “yasadışı” Hizbullah’ın “yasal” partileşmesi doğrultusunda ilk adım atılmış oldu. Bölge halkının zorunluluktan dolayı AKP’ye ya da BDP’ye oy verdiğini söyleyen, daha önce Hizbullah sanıklarının savunmasını da yapan Genel Başkan Yılmaz, başvuru ile ilgili olarak şöyle demişti:
“Mevcut partilerin temsil edemediği bir camia var. Derneğimiz her geçen gün büyüdü. PKK çizgisindeki kişiler derneğimizi kundakladı. Güvenlik güçleri bizleri rahat bırakmadı. İkili bir kıskaç uygulandı. Öyle bir hale geldik ki bu camianın artık bir siyasal temsilcisinin de olması ihtiyacı doğdu…”
Yılmaz, açıklamasını şöyle sürdürmüştü:
“Başörtüsü sorununun AKP ile, Kürt sorununun çözümünün de BDP doğrultusunda olabileceğini düşünmüyoruz. Kürt sorunu İslami bir bakış açısıyla çözülmelidir. Biz Müslüman Kürtlerin sorunlarına sahip çıkacağız… İlk hedefimiz 2014 yerel seçimidir. Kürtlerin öyle ya da böyle Hizbullah’a bir sempatisi olabilir. Sempatisi olan bu insanların bünyemizde yer alması, Hizbullah ile organik bir bağımız olduğu görüşü kabul edilemez. Biz Kürdi-İslami çizgideyiz…”
Yeni partinin kurucuları “Kürtçenin ikinci resmi dil olmasını, anayasada ve yasalarda Türkçülüğe vurgu yapan maddelerin değiştirilmesini ve laikliğin kaldırılmasını” istiyorlar.
Yeni partinin siyasal değerlendirmesinde şu görüşler de yer alıyor:
“AKP’nin İslami kimliği yok… Milliyetçi muhafazakâr bir partidir… BDP ise Kürtlerin haklarını sağlamak yerine, PKK ve Öcalan’ın meşruluğunu sağlamaya çalışıyor… Hareketimiz içinde geçmişte Hizbullah’tan yargılanmış insanlar da var, PKK’den yargılanmış insanlar da… Bu insanlar siyasal alanda yasal olarak çalışmak istiyorlarsa, elbette bizimle çalışabilirler. Ne Hizbullah’ı, ne de PKK’yi düşman olarak görüyoruz…”
Hizbullah, 1990’lı yıllarda Güneydoğu’da PKK’lilerle çatışmıştı. Ancak sonraları bir anlamda ateşkes ilan edilmişti. Hizbullah,
“Allah’ın askeri” anlamına gelirken yeni partinin kısaltması olan “HÜDA-Par” ise “Allah’ın partisi” demek…

\n

***

\n

Dicle Üniversitesi’ndeki olaylar “Kurtuluş ve Özgürlük Önderi Hazreti Muhammed” konferansıyla ilgili el ilanlarının dağıtılması sırasında çıkmıştı. Olaylarda yaralananlardan biri de Hizbullah önderlerinden Hacı Bayancuk’un oğlu idi.
Bu olayları
“derin devletin parmağına bağlama” inancından daha çok yörede AKP-BDP’nin siyasal varlığından pay kapmak isteyen bu yeni siyasal-dinsel oluşumun etkilerini aramak daha doğru olacaktır. Yöre, bu oluşumdan sonra yeni olaylara da gebe demektir!

\n

Boston mu, Bastın mı?

\n

Televizyonda ABD’deki basketbol maçlarını anlatan sunucular “Boston Celtics” takımının oyunlarında her nedense kentin adını “bastın, bastın” diye telaffuz ediyorlar.
“Boston” yazılıyorsa Türkçe olarak “Boston” okunması gerekmez mi? Hafta içinde Boston maratonunun bitiş çizgisinde patlayan bombalarda üç kişi öldü, yüzü aşkın insan yaralandı…
Haber sunucularımız, bu acı olayı aktarırlarken basket maçı anlatanlar gibi
“bastın, bastın…” diye tutturdular. Sanki Türkçedeki “tarağa yan bastın…” tanımlamasını söyler gibiydiler.
Amerikan CNN ve İngiliz BBC televizyonları haberlerinin İngilizcelerini dinledim… Adamlar
“Boston… Boston…” diyorlardı, bizim haberciler ise aynen “tarağa yan bastın…” der gibiydiler…

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları