Çanak Çömlek!

08 Temmuz 2014 Salı

İmparator Napolyon Bonapart,1802’de bir Fransız mühendisin, İngiltere’ye Manş Denizi’nin altından uzanan bir tünel yapılması önerisini beğendi. Savaş çıkınca ertelendi. 80 yıl sonra iki kıyıda kazılara başlandıysa da İngiltere “güvenlik” nedeniyle vazgeçti. 80 yıl sonra anlaşmaya varıldı. 1970’te yine İngiltere, “maliyet” gerekçesi ile durdurdu. 1986’da iki ülkenin şirketleri, uluslararası kredilerle Manş Denizi tünelini 1994’te açtılar.

***

1860’ta Osmanlı Sultanı Abdülmecit, İstanbul’un iki yakasını bağlayacak tünel yapımını gündeme getirdi. Amerikalı mühendisler, ancak 1902’de “tünel-i bahrinin (deniz tüneli)” yapım iznini Abdülhamit’ten aldılar. Yapım gerçekleşemedi.
Boğaziçi Köprüsü 80’li yılların başında yetersiz kalınca, tünel yeniden gündeme geldi. “Marmaray” için devreye Japon hükümeti girdi. Türkiye’ye 1 milyar dolara yakın kredi açtı.
Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı, Bülent Ecevit’in başbakan olduğu 2000 yılında imzalanan kredi anlaşmasına Japonlar bir hüküm koydular. İstanbul Boğazı, Manş Denizi gibi “bakir” değildi. Dört imparatorluğa ev sahipliği yapan İstanbul’da “tarihsel miras” korunmalıydı.
“Mühendislerden önce, UNESCO gözetiminde arkeologlar gidecek ve onların olurundan sonra yapım sürecektir.”
Arkeolojik kazı ve yapım çalışmalarına 2004’te başlandı! Yaz - kış, sürdürülen çalışmalar, şimdiye değin Anadolu’da yapılmış, en büyük “kurtarma kazısı” oldu.

***

İstanbul’da tarihin 2500 yıl önce başladığı biliniyordu. Avrupa yakasındaki kazılarda tarih değişti. Günümüzde Yenikapı olarak bilinen, İmparator Teodisios döneminde İS 4. yüzyılda yapılan, zamanla dolan limandaki kazılarda tarih değişti. Osmanlı’dan geriye doğru insanoğlunun İstanbul’da varlığı “cilalı taş” dönemine, 8-9 bin yıl kadar önceye gittiği saptandı.
Bulunan iki kürek, dünyada tekne yapım tarihini de 3 bin yıl daha eskiye götürdü. Çoğu ticaret gemisi olmakla birlikte aralarında savaş gemisi de olan, 40 kadar batık yelkenli, kadırga çeşitli yüklerle bulundu. Batıklar dünya gemicilik ve tekne tarihine önemli ışıklar tuttu.
Yükleriyle batan bazı teknelerden de amforalar, tabaklar, kandiller, altın ve tunç sikkeler, cam, tunç, fildişi kemik, deri yapıtlar ve heykeller ele geçti.
Dünya arkeolojisinde rastlanmayan bir biçimde cilalı taş insanının toplu ayak izleri bulundu. Çamur içinde kalan yaklaşık 2 bin kadar ayak izinin kalıpları çıkarıldı. Bilimsel çalışmaları sürüyor.

***

Mezarlarda bulunan iskeletleri inceleyen biyologlar, kadınların 1.58-1.59 metre, erkeklerin 1.60-1.68 metre boylarında ve 30-35 yaşlarında olduklarını saptadılar. Çocukların yaşam ortalamaları ise 13 olarak belirlendi.
Dönemin hastalıkları, beslenme ve yaşam biçimleri, hatta meslekleri de öğrenildi. Bin yıllık kemiklerden alınan 24 DNA örneğinden 11’inin anne soyunun Ön Asya ve Mezopotamya’dan geldiği anlaşılırken baba soylarının kökenleri ise henüz saptanamadı.
Kazıya katılan veterinerler de 12 kamyon dolusu hayvan kemiğini tek tek incelediler. Bunların yüzde 32’si at iskeletiydi. Dünyada Bizans hayvan koleksiyonunun ortaya çıkarıldığını söyleyen uzmanlar, “Marmaray çalışması olmasaydı bunlar bilinmeyecekti!” dediler. Ayrıca, “cilalı taş” insanının buğday başağı da bulundu!

***

Marmaray kazılarında 142 bin kasa buluntu elde edildi. 35 bin eser kayda girdi. Henüz 3 bin 250 kadarının onarımı yapıldı. 150 bin kadarı da inceleniyor. Bir kilise ve bir kuyu kalıntısı da bulundu. Çok az bölümü, geçici olarak İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde sergileniyor.
Biyolog, veteriner, gibi uzmanların dışında 60 arkeolog, 7 mimar, 6 restoratör, 6 sanat tarihçisi, 6 fotoğrafçı, 600 işçinin 10 yıl boyunca çalıştığı alanda, toplam 353 bin 624 metreküp toprak kazılarak deniz düzeyinin 6.3 metre altına kadar inildi.

***

Türkiye’de benzeri bir başka “kurtarma kazısı” Gaziantep Zeugma’da yapılmıştı. Şimdi kentin dünya çapında bir müzesi var. Darısı İstanbul’a ve itfaiye amaçlı olarak “kurtarma kazı örgütünün” kurularak binlerce işsiz arkeoloğa çalışma olanağı yaratılmasında...
Ne var ki Kültür Bakanı Ömer Çelik’in bu işlerle uğraşmaya niyeti yok! Ne yapıyor derseniz, söyleyelim. Başbakanının, cumhurbaşkanı olması için kurulan “seçim eşgüdüm merkezinde” basına demeçler veriyor.
Desteklediği aday ise 26 Şubat 2011’de Marmaray konusunda şu sözleri söyleyen imam efendi:
“Bizim başlattığımız proje aslında 2010’a yetişebilirdi. Bize gecikmek yakışmaz, ertelemek yakışmaz... Sürekli yok arkeolojik şey, yok çömlek çıktı, yok şu çıktı, yok bu çıktı ile önümüze engeller koydular. Bunlar insandan çok daha mı önemliydi! Yok kuruldu, yok yargıydı, bunlara takılıp kaldık. 3 sene bizi engellediler. Marmaray’ın işletmeye açılması değil, maddi kaybı da ciddi noktada. Bundan sonra engel mengel tanımıyoruz, bedeli ne olursa olsun!”
Sonuç: Japon hükümeti, Türkiye’nin tarihsel mirasını Türkiye Başbakanı’ndan, cumhurbaşkanı adayından daha çok düşünüyor. Utanılacak bir durum…

Kadın Denizaltında!
Marmaray kazısı bile Türkiye kıyılarındaki sualtı arkeolojik çalışmalarının önemini ortaya koydu. Gaziantep’te yapılan “36. Uluslararası Arkeoloji Çalışmaları” doğrultusunda “sualtı araştırmalarını” noktalamadan önce bir başka olguya dikkatinizi çekmek isterim.
Bu alanın öncülerinden biri de bir kadın arkeolog olan Nergis Günsenin’dir. Bizans tarihi konusunda uzmanlaşan Prof. Dr. Günsenin, 1991’de Türkiye’nin ilk kadın sualtı arkeoloğu oldu.
Marmara Denizi’nde Bizans batıklarından çeşitli yapıtları müzeye kazandıran, bu alanda öğrenciler yetiştiren Prof. Günsenin’in bildirilerini uluslararası arkeoloji çalıştaylarında büyük ilgiyle izledim.
Tekirdağ’ın ünlü şarap olgusunu, amfora fırınlarını, teknelerle yapılan ticaretin geçtiği yolları araştırmakla kalmadı, çeşitli yayınları ile dünya arkeolojisine de önemli katkılar sağladı.  

Düzeltme: Arkeoloji Profesörü Yusuf Boysal’ın soyadı cuma günkü yazıda yanlışlıkla Boysan olarak çıktı. Düzeltirim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları