İçki ve İçecek!

30 Nisan 2013 Salı

AKP karargâhında “gündemi değiştirme uzmanlarını” kutluyorum! Başbakan, çıkıyor bir kelam ediyor, ardından muhalefet soru önergeleri, gazeteler büyük başlıklar ve yorumlarla peşinden koşturuyorlar. Mübarek sanki fareli köyün kavalcısı!

\n

Bu kez de içkiden demleneceğine, içki yasağından dem vurdu, “milli içkiden” söz etti. Yine muhalefet ve basın, tıpkı şimdi benim yaptığım gibi bu “zokayı” da yuttu.
Her zaman olduğu gibi bu kez de
“kavram kargaşası” ile “yutturmaca” birlikte tezgâhlandı! “Milli içki eşittir ayran” denildi. Türkçede “içecek” ve “içki” farklı anlamlar taşır. Su, soda, ayran, limonata, şalgam suyu, şıra “içecek” sözcüğü ile tanımlanır. Şarap, bira, rakı, votka, viski gibi “alkollü” olanlara “içki” denilir. Başbakan her zamanki gibi elma ile armudu topladı!

\n

***

\n

Tanrı’nın “insanlığı cezalandırmak” amacıyla yaratacağı tufandan Nuh ve ailesini korumaya karar verdiğinde, ona yapacağı tekneye her hayvan cinsinden birer çift almasını söylediğini bilirsiniz…
Tekne, tufanın yedinci ayının on yedinci günü Ağrı Dağı’nda; Aramaik kökenli Hıristiyan Süryaniler ile Müslümanların
“Kuran’ına” “Şehr-i Nuh” kökenli “Şır-nak”taki Cudi Dağı’na selamete çıkmış!
Tekneden salınan güvercin ağzında
“zeytin dalı” ile döndüğünde, tufanın bittiği anlaşılmış. Bu olay “zeytin” ve “zeytinyağı” olgusunu vurgularsa da günümüzde “barışın simgesine” dönüşmüştür!
Nuh, yolcularını soluklanmaları için, Ağrı Dağı’nın yüksek tepelerinin birinde geçici olarak karaya çıkarmış. Akşam tekneye dönen hayvanların sayımını yaparken, keçilerin garip davranışlar içinde olduklarını algılamış. Keçilerdeki değişiklik Nuh’u şaşırtmış!
Ertesi günü hayvanları yine salıp keçileri izlemiş. Keçilerin, sarmaşık türü bir bitkinin meyvelerinden yediklerini görmüş. B
itki “asma”, meyvesi ise “üzüm” imiş! Nuh da üzümden yemiş, yedikçe neşelenmiş, keçiler ile tekneye sarhoş dönmüş!
Sam, Ham ve Yafet adlı üç oğlundan Ham içeriye girince baba Nuh’un çırılçıplak yattığını görmüş. Sam ile Yafet babalarının üzerini örtmüşler. Bu olay pek çok sanat yapıtına konu olmuştur.
Keçi ve Nuh’un yedikleri üzümden sarhoş olmayı keşfetmeleri şeytanı kıskandırmış. Şeytan, ateşi ile asmayı kurutmuş. İnsanı baştan çıkaran bu buluşun işine geldiğini bir süre sonra algılayan şeytan piş
man olmuş! Nuh’a, kuruyan asma kökünü yedi değişik hayvanın kanı ile sulamasını önermiş. Nuh’un yedi hayvanın kanı ile suladığı asma yeniden canlanmış!
O gün bugündür, şarap içenlerin
“aslan” gibi “cesur”, “kaplan” gibi “yırtıcı”, “ayı” gibi “güçlü”, “köpek” gibi “kavgacı”, “tilki” gibi “kurnaz”, “horoz” gibi “gürültücü”, “saksağan” gibi “geveze” olmaları bundanmış…
İster Ağrı, ister Cudi Dağı olsun her ikisi de Anadolu’da olduğuna göre şarabın da anavatanı Anadolu’dur. Ağrı’nın çevresini sulayan Aras ve kolları, Cudi yöresinde Fırat ve Dicle’nin vadilerindeki bağlar bu anavatanı oluşturur. Elazığ’ın “Öküzgözü”, Diyarbakır’ın “Boğazkere” kırmızı üzümleri o günlerin mirasıdır.
Ankara’nın ilçesi Kalecik’in “Karası” da bugünün olayı değildir. Romalıların 2 bin yıl önce Kalecik’ten Fransa’ya “şarap” gönderdikleri biliniyor. Son yerel seçimlerde AKP’nin bayan belediye başkanının “Şarap yerine pekmez üretilecektir!” söylemi kendisine seçimi kaybettirmişti. Darısı!
İran’ın Şiraz kentine özgü
“üzümünden” yapılan şaraplar artık üretilmiyor. Ama bu üzüm çeşidi, Türkiye dahil, tüm dünyada “şiraz üzüm şarabı” olarak üretiliyor. Hatta ailecek şarap üreticisi olan eski Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın soyadı da “Şiraz’dan” devşirmedir.
Bazı gazetelerde biranın anavatanı olarak Belçika’dan söz ediliyor. Belçika bu konuda dünkü çocuktur. Biranın Sümerler (İÖ 4000-2
000) döneminde, bir kadının evindeki kilerde arpanın mayalanması sonucunda keşfedildiği anlatılır.
Mayalanma olgusuna dayalı şarap ve biradan sonra damıtma-imbik olgusunun keşfi ile
“arak” Ortadoğu’da ortaya çıkmış, 1200’lerden sonra Anadolu’da “rakı”, birkaç yüzyıl sonra da Yunanistan’da “uzo” devreye girmiştir. Bunları votka ve viski gibi yöresel içkilerin bulunuşu izlemiştir. Bu tarihsel gelişim de “içkinin insanlık tarihi” kadar eski olduğunu ortaya koyuyor.

\n

***

\n

“Geleneksel Alkollü İçki Üreticiler Derneği (GİSDER) rakıyı Türkiye’nin “ulusal içkisi” olarak AB’ye tescil için başvurdu. Türk Patent Enstitüsü’nün, rakıyı “Türkiye sınırları içinde üretilen ulusal içki” olarak tescil kararını AKP hükümeti Resmi Gazete’de 2009’da yayımlamıştı!
Başbakan,
“Zaman zaman bu konuda vergiler artıyorsa kusura bakmasınlar. Bizim petrol gelirimiz yok. En önemli gelir kaynağımız bu.
Gazetelerde alkollü içki reklamlarının yasaklanması için çalışıyoruz” diyor.
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Bu yıl alkollü içkilerden yaklaşık 6 milyar liralık vergi bekleniyor. İstanbul’a yapılacak 3. havaalanının da İstanbul-İzmir otoyolunun da maliyeti 11 milyar lira. Türkiye’de alkol tüketen Türk ve turistler İstanbul havaalanını ya da İzmir otoyolunu 2 yılda ödemiş olacaklar.
Şimdi bu vergiden de vazgeçilince, bütçe açığı iki katı artacağına göre alkol tüketmeyenlerin sırtına yeni vergiler yüklenecek, Uludere’de çocuk ölümleri artarken, patron kaçakçılar ya da sahte içki üretenler köşeyi dönecek demektir.
Bu arada Çankırı İnandık’ta bulunan Hititlerin kutsal içkisi olan şarap kabından esinlenerek “Vazo Kule” de şarap reklamı yasağına girecektir. Ertuğrul Özkök, köşesinde artık “Petrus” dahil, dünyanın en pahalı şaraplarını kıyaslayamayacak, gazetelerin şarap yazarları da işsiz kalacaklardır!
Orhan Veli “Eskiler alırım…” şiirinde “Bir de rakı şişesinde balık olsam!” diyordu. Bakalım balığı, rakı şişesinden kaç akıllı çıkarabilecek?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları