Güvensizlik tuzağı...

16 Eylül 2016 Cuma

Doğan Grubu bayramda “Türkiye’nin Ortak Değerleri- Müştereklerimizi Keşfedelim, Geleceğe Birlikte Yürüyelim” projesini kamuoyuyla paylaştı. Türkiye’de çok ciddi bir kutuplaşma yaşandığı, ortak değerlerin hızla kaybolduğu bir dönemin içinde olduğumuz doğru. Uzlaşmacı değil de çatışmacı bir siyaset, keskinleşen kimlikler gelinen süreci hızlandıran olgular. Ama tüm bunların ötesinde en belirgin kaybettiğimiz ortak değerimiz “birlikte yaşama kültürü”.
Birlikte yaşama kültürünün dayandığı istinat duvarı “karşılıklı güven”di. İşte bizim ülkemizde bu yıkıldı ve hepimiz altında kaldık...
Türkiye, kişiler arası güvenin, yani “çoğu insana güvenebilirim” diyenlerin oranının, dünyada en düşük olduğu ülkelerden biri. Dünya Değerler Araştırması’nın 2005-2014 döneminde yapıldığı 29 ülke içinde sondan üçüncü sıradayız. Araştırmaya göre Türklerin yalnız yüzde 8’i diğer insanlara güvendiğini belirtiyor. Bu oran ABD’de yüzde 37, Avustralya’da yüzde 49, İsveç’te ise yüzde 63. Yani, biz Türkler neredeyse, sadece ailemizin içindekilere güvenebilirken, İsveçliler ülkelerinin yarısından fazlasını kendi ailesi gibi görüyor, onlara güvenebiliyor.

Güvensizliğin ekonomiler üzerindeki etkileri...
George Mason Üniversitesi’nden ekonomist Alex Tabarrok’un “Güvensizlik Tuzağı” diye tanımladığı bir model var. Güven seviyeleri düşük ülkelerde ekonomik büyüme ve refahın da daha düşük seyrettiği üzerine... Güvenin zayıf olduğu toplumlarda, insanlar, kamu politikalarına da güvenmiyor; iş ve kazanç kapılarını kendi ailelerinden başlayarak, çemberi kendi hemşerilik hısımlık, cemaat, din kardeşliği çerçevesinde genişletiyorlar...
Tanıdık değil mi?
Harvard Üniversitesi’nden araştırmacılar ise güven eşiğinin düşük olduğu toplumlarda yurttaşlık bilincinin de daha az geliştiğini insanların kendi işlerini yapar ya da bir davranış sergilerken başkalarına zarar verip vermediklerini düşünmediklerini, çevreyi kirletmek, çalışanlarına kötü davranmak, sağlıksız koşullarda çalıştırmak ya da sömürmek gibi toplumsal maliyetleri göz önünde bulundurmadıklarını ortaya koyuyorlar. Hem karşılıklı güvenin, hem de yasaların herkese eşit şekilde uygulandığına dair güvenin olmadığı toplumlarda rüşvet ve adam kayırma en belirgin ve işe yarar iş yapabilme biçimi haline geliyor. Sonuç: Hem iş dünyasının hem de kamu otoritelerinin yolsuzluğa bir şekilde bulaşmaları...
İşin kötüsü, bir kez bir tuzağın içinde düşüldü mü, çıkışın hayli zor olması. Harvard’daki araştırmacılar “kolay bir yanıtı” yok ne yazık ki diyorlar.

Tarihi fırsat kaçtı
Türkiye, “güvensizlik tuzağı”ndan çıkış için tarihi bir fırsatı 15 Temmuz sonrasında kaçırdı. “Ulusal birliğin” yeniden tesisinde yeni bir sayfa açılabilirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan İslami, laik, liberal, Kürt tüm kimlikleri yeni bir siyasi mutabakat çerçevesinde birleştirebilir, demokrasi “bir tutkal” haline getirilebilirdi. Tarihi fırsat kaçtı ne yazık ki. Bunun yerine bölünmüşlüğü daha da derinleştirmeyi, hukukun üstünlüğünü sadece kendi politikaları için geçerli kılmayı seçti. FETÖ ile mücadele, kendi görüşünden olmayan her kesimi kapsama alanına almaya başladı. Kürt gazeteciler, Marksist akademisyenler, sendikalı eğitimciler gözaltına alındı. 85 bin kamu görevlisinin işine son verildi, 17 bin kişi hapse atıldı.
Güvensizlik daha da dip yaptı. İşin en vahimi, siyasi iktidarın bu güvensizlik ortamından besleniyor, kendi ekosistemini bu çerçevede genişletiyor olması... Sözün kısası, Türkiye kaybederken AKP ve çevreleri kazanıyor.
Hal böyle olunca da ortak değerler, müşterekler “canın sağ olsun” sözüne, düğünlerde halay çekilmesine, milli maçlarda ortak sevinçler yaşanmasına indirgeniyor. O kadar...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları