Kentlilik bilinci ve seçim

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Benim cebime kaç lira girecek kardeşim?
Emekli maaşım artacak mı?
Kocam, çocuğum iş bulabilecek mi?
Birkaç gündür İç Batı Anadolu’da dolaşıp duruyoruz. Eskişehir, Kütahya, Uşak... Kimi zaman tren, kimi zaman otobüs... Sokaktaki insanlarla sohbete başladığımızda konu geliyor şu üstteki 3 soruya kilitleniyor... Önce aş... Partilerin bayrakları, milletvekili adaylarının hoparlörden bangır bangır seçim vaatlerinin sıralandığı seçim araçları arasında sokaktaki insanın öncelikli derdi günü kurtarmak. Kendi cephelerinden haklılar...
Biraz geriye gidelim. İnsanların köylerini terk edip önce yakınlarındaki kentlere yerleştiği yıllara... Tarımdan para kazanmak giderek zorlaşınca, şeker fabrikaları özelleşip, tarım birlikleri üreticiyi tüccarın insafına terk edince, üstelik mazotun, gübrenin fiyatı sürekli artar hale gelince insanların köylerini, çiftçiliği bırakıp kentlere göç etmesiyle başladı dönüşüm. Altyapısız ve hızlı kentleşme ise bunun doğal sonucu oldu. Zaten fazla gelişmemiş kentler, büyük köylere dönüştü. Etrafı varoşlarla çevrelendi. Daha önce sadece tarımla uğraşan, başka iş bilmeyen insanlar ya fabrikalara, atölyelere işçi oldular ya da maden ocaklarına inmek zorunda kaldılar. Önceki gün basında yer alan “Türkiye Belçika büyüklüğünde tarım toprağını kaybetti. Son 10 yılda 3 milyon hektar tarım toprağı yerini konut, sanayi ya da turizm tesislerine bıraktı” haberinin insan boyutu işte bu oldu. Kentleşmeye çalışan ancak bunu başardığı pek de söylenemeyen bir insan topluluğu. Çünkü kentlilik bilinci çok daha farklı bir olgu. Sadece kendi geçim derdi değil; onun da ötesinde yaşadığı kentin sorunlarının, kaynaklarının ve değerlerinin bilincinde olan, “beni kim daha iyi temsil eder” sorusunun yanıtını arayan, gerektiğinde hesap soran...
Eğer bir kentte gençlerin büyük çoğunluğunun tek istediği kapağı daha büyük bir şehire ya da eğer mümkünse yurtdışına atmaksa o kentin bu konunun ciddi bir sorun olduğunun bilincinde olması gerekir. Bugün Anadolu kentleri ileride orada asla yaşamak istemeyen gençlerle dolu. Geçmiş yıllarda köylerde yaşamak istemediği ya da yaşayamadığı için kentlere göçenlerin çocukları bu kez o kentleri beğenmiyor... Ve bunu kimse önemli bir sorun olarak algılamıyor. Bir kenti kent yapan geçmiş değerleri, kültürel ve tarihi varlıkları ile geleceğe ilişkin vizyonudur. Kütahya örneğin....Çiniciliğin önemli merkezlerinden biri.. Germiyanoğullarından bugüne gelen köklü bir geçmişi var, eski tarihi evleri inanılmaz güzel ancak kimse sahip çıkmıyor. İşin kötüsü Kütahyalılar bunun öneminin farkında bile değil. Eskiden ya bir okul ya da hükümet konağı olduğunu düşündüğü metruk bir yapının önünde durdum ve önünden geçenlere bu binanın eskiden ne olduğunu sordum. Hiçbirinin bir fikri yoktu, ilgilenmemişlerdi bile... Çinicilik Kütahya’nın simgelerinden biri. Gürallar, Kütahya Seramik gibi büyüklerin yanı sıra pek çok küçük atölyede sürüyor çinicilik. Tarihi 1600’lü yıllara kadar gidiyor. Bugün kentte imalat sektöründen çalışan her 3 kişiden biri Çini işiyle uğrasıyor. Bu rakama ev kadınları dahil değil ki, kadınların da önemli bir kesimi bu işi yapıyor küçük ücretler karşılığında... KÜTSO’nun (Kütahya Sanayi ve Ticaret Odası) raporu var önümde. Üretimden yeterince gelir sağlanamadığı vurgulanıyor. Tespitlere göre daha fazla talebi karşılayacak potansiyel var. Halkın el becerisi iyi, yetişmiş personel var. Peki neden çini ve çinicilik Kütahya’ya kulvar atlatamıyor. Sadece çinicilik ve eski tarihi evlerin dokusu bile bu ili cazibe merkezlerinden biri yapmaya yeterli. Çinicilikte kümelenme örneğin, Ar-Ge ve tasarım, geniş çapta pazarlama faaliyetleri, üniversite de çinicilik üzerine bir bölümün açılması, (daha önce açık olan bölümün neden ve hangi gerekçe ile kapandığını anlamadım bir türlü?). Küçük tasarım atölyeleri, tarihi evlerin restorasyonu, yakın çevrede, Frig vadisi, Yazılıkaya, Midas gibi tarihi değerler bile gençlerin doğup büyüdükleri kente sahip çıkmaları için bir fırsat. Yeter ki bu değerlerin bilincinde olunsun ve yaklaşan seçimlerde talep edilsin? Kentlilik bilinci bunu gerektirmiyor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları