Öztin Akgüç

Ekonomi Bilimdir

31 Ocak 2014 Cuma

Bilimde neden-sonuç ilişkisi, illiyet bağı vardır. Bu ilişki nedeniyle sağlıklı tahminler yapmak, geleceği olabildiğince net görmek olanaklıdır. Ekonomide de sonuçlar ekonomik olaylarla, ekonomik nedenlerle açıklanır. Ekonomik nedenlere, gerekçelere dayanan kestirimler de genellikle gerçekleşir.
Ekonomik sonuçları, bazı politik, toplumsal olaylara bağlamaya kalkışırsanız ekonomi bir bilim, hatta bir disiplin olmaktan çıkar. Neden-sonuç ilişkisi kuramayan, yaşanan olaylara düzenli bir açıklama getiremeyen, yol gösterici olamayan bir bilimden söz edilebilir mi?
Türkiye’de yaşananlar, alınan sonuçlar da aslında ekonominin bir bilim olduğunu kanıtlamaktadır. Ekonomik başarılardan söz edildiği, övgüler düzüldüğü dönemlerde, başlarına taş düştüğü için ekonomik gelişmeyi göremeyenler, bugünleri öngördüler, nedenleriyle ortaya koydular, hatta yaklaşık tarih bile verdiler. Ekonomide zaman aralıklarına, tane koyma, karar alma ve uygulamada gecikmeler olduğuna bir süre için fiyat yapışkanlığına baz etkisine dikkat çekmeye çalıştılar. Ancak başarılı olamadılar.
Bir ülkede cari işlemler açığının GSYH’ye oranı süreğen biçimde yüksek; yüzde 4 ile yüzde 10 aralığında değişiyorsa, dış ticaret açığı 10 yıllık bir dönemde yaklaşık 6 kat artarak 15.5 milyar USD’den 100.0 milyar USD’ye yükselmişse, dış ticaret açığının ihracat gelirlerine oranı üçte iki sınırını bile aşmışsa, ihracat gelirlerinin ithalatı karşılama oranı yüzde 60.0 düzeyine değin düşmüşse, cari işlemler açığı, kısa süreli sıcak para hareketleri ile fonlanıyorsa, dış borçların tutarının sürekli artmasının yanı sıra vade yapısı da bozuluyor, sağlandığı kaynaklar daha az güvenilir hale geliyorsa, temele dayalı bu gelişmenin ekonomi biliminde tanısı “esaslı dengesizliktir”. Bu kriz öngöstergelerine, yurtiçi tasarrufların GSYH oranının yüzde 13’lere değin düşmesi, imalat sanayisinin giderek montaj sanayisi haline dönüşerek daha az katma değer yaratır hale gelmesi ve GSYH içindeki payının sürekli düşmesi, üretken alanlara yapılan yatırımların göreceli azalması, yatırım-iç tasarruf açığının kısa süreli yurtdışı kaynaklarla fonlanması da eklenebilir
Ekonomide temel dengesizlikler oluşmuş ve süreğenleşmişse, bunun sonucu devalüasyon ve kemer sıkma politikasıdır. Temel dengesizliği, cari işlemler ve dış ticaret açıkları sürdüğü sürece, Merkez Bankası’nın döviz piyasasına müdahalesiyle, döviz satması ile çözemez, dengeyi sağlayamazsınız.
Ancak istikrarsızlık geçici, arizi nedenlerden, spekülatif ataklardan kaynaklanıyorsa, Merkez Bankası’nın piyasaya müdahale ederek, atağı bastıracak tutarda döviz satması ile dengesizlik giderilebilir. Kaldı ki Merkez Bankası’nın döviz rezervi diye övündüğü, bankaların zorunlu karşılık olarak Merkez Bankası’na yatırdığı emanet dövizlerden kaynaklanmaktadır. Zorunlu karşılıklar, Merkez Bankası’na yatırılan bir anlamda emanet paralardır. Merkez Bankası’nın pasifinde, Merkez Bankası’nın yükümlülükleri arasında gösterilir. Emanet dövizler de satılabilir mi? Hukuken bir engel yok. Ekonomik ve hukuksal sonuçları göze alınarak satılabilir. Sonuçlarına da Merkez Bankası yöneticileri, satar fetvası verenler değil, halk katlanır, Türkiye katlanır.
Ekonomi bilimine inanıyorsak ekonomide mucize olmaz. Neden-sonuç ilişkisi geçerlidir. Mucize olur da dolar 1.2 TL’ye geriler, enflasyon yüzde 5-6’ya düşer, Türkiye ekonomisi yılda yüzde 4-5 büyür diye beklemeyelim. TÜİK katkısı olsa da rakamlar bu düzeyde gerçekleşmez. Türkiye ekonomisi ne yazık ki büyük bir olasılıkla seçimden sonra uygulanmak zorunda kalınacak kemer sıkması politikası ile bu on yıllık “ekonomik başarının(!)” bedelini çok ağır ödeyecektir. Belki de bu kaçınılmaz sonuç Gezi olaylarına, yolsuzluk, yiyicilik dosyalarına bağlanarak halka yutturulmaya çalışılacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa alalaması 15 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları