Öztin Akgüç

Kara Delik

09 Şubat 2014 Pazar

Zaman zaman yalaka, yandaş diye nitelendirilen TV kanallarını sinir sistemimin izin verdiği ölçüde izlemeye çalışıyorum. O grupta da çatlama gözleniyor, bir bölümü Tayyipçi, bir bölümü de hocacı olarak sınıflandırılabilir. Yayınlarda yalnız yandaşlık, yalakalık yapılsa topluma zararı olmaz, üzerinde durmaya da değmez. Ancak evrenin kara deliği gibi medyanın bu bölümü ülkenin kara deliğini oluşturuyor. Halkı aydınlatma ışınlarını emiyor, halka yansımalarını önlüyor, ülkenin geleceğini de yutuyor, karartıyor. Halk aydınlandığında sorgulamaya, başladığında kara deliğin dağılacağını öngörüyor ve biliyorlar.
Yorumcu, takdimci, yönetici olarak seçilenlerin, yandaşlık, yalakalık, lafazanlık gibi ortak özellikleri var.
Uzman, hukukçu, iktisatçı, tarihçi, toplumbilimci, medya mensubu olarak etiketlenenler de “şeyhin kerameti kendinden menkul” özdeyişini anımsatıyor. Kişilere yanıltıcı etiketler, yaftalar yapıştırılıyor. Genelde yanlış bilgi, boş övünme, hurafeye kaçan hikâye anlatma, kime yalakalık yapılıyorsa övgü düzme konuşmaların ana temasını oluşturuyor. Programlarda üstü açık, bazen de kapalı biçimde Cumhuriyet karşıtlığı, Atatürk düşmanlığı, din istismarı, çıkarcılık sergileniyor. Tartışmacı olarak çağrılanların büyük bir bölümü, bazı sözleri yineleyip sesyayar olarak kullanılıyor. Son zamanlarda tetikçi olarak kullanılanların sayısı da giderek artıyor. Bu sesyayar ve tetikçi olarak kullanılanların bir bölümü bürokraside, eğitim kurumlarında, iş yaşamında görev almışlar. Türkiye’de işlerin niçin düzgün ve iyi gitmediğinin; iktisatta kötü iyiyi kovar şeklindeki Gresham kanununun toplumsal yaşamda da geçerli olduğunun canlı kanıtlarını oluşturuyorlar. Ülkede bu tıynette kişilerin varlığının çoğalması insanı ülkenin geleceği açısından ürkütüyor. Halkın aydınlanmasını engelleyen kara delik işlevini yürütenlere verilecek sıfat belli: “Halk düşmanları”. Halk aydınlanmasın, yaşam kalitesi yükselmesin, sorgulamasın ki bu beyler ve hanımlar bugünkü konumlarını statülerini, çıkarlarını sürdürebilsinler. Atatürk’e halkın aydınlanmasından Türkiye’den yana olduğu için; Cumhuriyete de çıkarları için tehlikeli gördüklerinden düşmanlar.
Kendilerini yaftalamada aldatıcı, yanıltıcı sıfatlar kullanıyorlar. Hoca, din bilgini, tarihçi, hukukçu filan, hatta daha ileri gidip hizmet hareketi gibi...
Hizmet hareketinde amaç eğitim, insan yetiştirme... Çok güzel takdire şayan.
Ancak yalnız okul açmak, eğitim vermek değildir. Eğitimin kalitesi, ürünü, sonuçları önemlidir. Kaliteli, düzgün, yaratıcı, etik değerleri olan; kişilikli insan yetiştirmek amaçlanmalıdır.
Türkiye niçin başarılı değil? Dünya sıralamasındaki yerimize bakın; yaşam kalitesi, demokrasi, insan haklarına saygı, eğitim düzeyi, yaratıcılık, inovasyon, kişi başına gelirde hep arka sıralardayız. Övünmesine övünüyoruz da hangi olumlu konuda belirleyiciyiz, öndeyiz? Bunun tek örneği yok. Nedeni açık: İnsan kalitesi. Yeterince kaliteli, nitelikli, kişilikli özgürce düşünebilen insan yetiştiremiyoruz.
Yetişenleri de bir şekilde eleme, yok etme yolunu buluyoruz. Tersine ayırım, negatif seleksiyon süreci ülkede işliyor. Eğitim veriyoruz da, ne yetiştiriyoruz, ürün kalitesi ne? Bunu sorgulamamız gerekiyor. Türkiye’nin günümüzdeki durumu daha çok ayrıkotu yetiştirildiğini, tarla ayrığının ülkede daha geniş yer kaplamakta olduğunu gösteriyor.
Halkı aydınlatmadan, geleceğine ve haklarına sahip çıkmadan, bencillikten, ataletten kurtulup özgeci ve atılımcı olmadan, hiçbir sorunumuzu çözemeyiz. Bu konuda en önemli engellerden biri de ülkede kara delik işlevini üstlenmiş kişi ve kurumlardır. Ancak karanlıktan yana olanların kalabalıklığı ürkütmemelidir. Che Guevara’nın bir sözünü yineleyeyim: “Savaşmaktan vazgeçmediğiniz sürece yenilmezsiniz.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni anayasa alalaması 15 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları