Perihan Ergun

5 Aralık 1934’ün Önemi

12 Aralık 2013 Perşembe

5 Aralık 2013 günü kadınlarımıza verilen seçme ve seçilme hakkının 79’uncu yıldönümüydü.
Yaşamımızın tümünü borçlu olduğumuz, önderimiz M. K. Atatürk, 1923’ün 29 Ekimi’nde Cumhuriyeti ilan ettikten sonra, çağdaşlaşmanın ilkelerini sırayla TBMM’nin onaylarıyla yaşama geçirirken toplumda asırlardır ezilmiş olan kadınlarımızın haklarını da öngörmüştü.
Devrim yasaları kapsamında 26 Ekim1933’te onların seçilerek köy ihtiyar heyetlerinde yer almaları sağlandı. Devamla “Kadının yoksulu olmaz- Kadın bizatihi varlıktır” inancıyla seçme ve seçilme hakları da olmalıdır fikrinin, Başbakan İsmet İnönü’nün aracılığıyla milletvekillerine aktarılmasını istedi. Önerisi bir grup milletvekilince imzalanarak Meclis’e sunuldu. Bu yasa teklifi, 1924 Anayasası’nın 10 ve 11. maddeleri 5 Aralık 1934’te yeni kanunla değiştirilerek “Kadınlara seçme seçilme hakkı” sağlandı. Yasal süreç sonu olan 1 Mart 1935 seçiminde toplumun her katmanından 18 kadınımız milletvekili olarak TBMM’de yer aldı. O tarihte Meclis’teki erkek milletvekili sayısı 390’dı. TC’de kadınlarımıza milletvekilliği haklarının sağlandığı o günlerde Avrupa ülkelerinden birçoğunun parlamentosunda kadına yer verilmemişti. Örneğin; İtalya’da 1944, Yunanistan’da 1952 hatta uygarlık örneği olarak tanınmış olan İsviçre’de bile ancak 1980’den sonra meclislerinde kadınlara yer verilebilmiştir.

***

Önderimiz Atatürk’ün ödeyemeyeceğimiz yüzlerce lütfundan biri olan bu övüncül uygulamada giderek kadın sayısının yükselmesi beklenirken, gene erkek egemen toplum törelerinden esen rüzgârlarla azaltılarak yürütülmüştür. 1950’den sonra giderek eksilmeler sürdürülmüş ve öyle ki 1991 genel seçiminde Meclis’te ancak 8 kadınımız yer alabilmiştir.
Şu anda TBMM’de 550 milletvekilinin 472’si erkek, 78’i kadındır.
Demokrasinin ancak eşit hak ve özgürlüklerle sağlanabileceği kuralına dayanarak 1980’lerin sonlarında SHP’de İstanbul il merkezinde Kadın Komisyonu Başkanı olmamın sorumluluğuyla toplumun yüzde 51’ini kapsayan kadınlarımızın bu açmazdan nasıl çıkabileceğinden hareketle yasal yollara yöneldim. Bu araştırmalar sırasında Norveç’te o günlerdeki kadın başbakanın “kadın kotası”ndan seçilerek parlamentoya girdiğini öğrendim. Bu konuda bir tasarı hazırlayarak parti tüzüğüne girmesi istemiyle genel başkanımız Sayın Erdal İnönü’ye dosyayı sundum. O, her zamanki espritüel davranışıyla “Başıma bir de Kata- Kuta mı çıkarıyorsun?” diye konuyu pek ciddiye almaz görünse de hemen bir hafta sonra Ankara’dan gelerek tüzük kurultayını toplayacağını ve teklifin tüzüğümüze geçirilebileceğini muştuladı. 1989’da toplanan tüzük kurultayında çağdaş ülkelerdeki kota hakkının getirilerini açıklayarak partinin tüzüğüne başlangıç olarak yüzde 25 ile“kadın kotası”nın girmesi, oylanarak sağlandı. Hemen 1990’da 44 kişilik parti meclisinde benim de içlerinde bulunduğum 11 kadınımız yer aldı. Ayrıca bu kurultayda partinin tüm organlarında da yüzde 25’in uygulanması da karar altına alandı. Bu sayı bilindiği gibi giderek yüzde 35’i aştı. Böylece Sosyal Demokrat bir partide önderimiz Atatürk’ün Türk kadınına verdiği değer bir nebze de olsa yerine getirilmiş oldu. Dileğim, giderek bu sayının erkeklerle aynı doğrultuda oluşarak Türkiyemizi ileriye götürecek çağdaş örnek iktidarlarca yönetilmesidir.

***

Bunları tasımlayıp yazmayı düşünürken bir yandan da Sevgili M. Balbay’ın özgürlüğe kavuşma dakikalarını aralıksız izlerken, 10 Aralık’ta İnsan Hakları Günü’nde ailesiyle birlikte olmasını da istiyordum ki, çok şükür 9 Aralık’ta, 4 yıl 9 aylık haksız, hukuksuz uygulama kaldırılarak ailesine kavuştu. Meclis kürsüsünden beklenen yeminini de etti.
Şimdi dileğim bu iktidara karşıt olanları susturma amacıyla görevli yapay mahkemece yasadışı kararlarla uzun süredir tutuklanan yurtseverlerin de özgürlüklerine ve yakınlarına kavuşmasıdır. İnanıyorum ki bu da yakında olacaktır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları