Perihan Ergun

Susturan Demokrasi?!

13 Şubat 2014 Perşembe

Birkaç gün önce binmek istediğim taksinin şoförüne sonradan laf etmemesi için gideceğim yerin yakın olduğunu söylediğimde “Ben de böyle bir müşteri istiyordum. Çünkü canım çok sıkkın, bu halimle uzun süre direksiyonda kalamam” deyince nedenini sordum. Cevabı; “Durakta arkadaşlar yok yere birbirlerine girdiler. Ekranda Başbakan her zamanki gibi ‘Başta söz ve fikir özgürlüğü gibi demokrasinin temel unsurları bizim iktidarımızla geldi’ deyince arkadaşlardan biri, ‘Daha geçenlerde bir kanalda muhalefet liderinin seni eleştiren konuşmasını haberlerden görevli kişiye kestirmedin mi?’ diye karşı çıkınca başka bir arkadaş da ona ağır sözlerle saldırıya geçti, durak altüst oldu, sinirler bozuldu. Bundan ötürü şu açık çay bahçesinde biraz dinlendikten sonra işe çıkabileceğim” oldu.
Bu basit gibi görünen ama çok az kalan yürekli yazılı ve görüntülü medyada toplumu toz duman içinde bırakan olayları izlerken, bizim kutsalımız olan laik, demokratik cumhuriyetimizin bu denli yıpratılarak yok edilmeye çalışılmasına tepkiyle kurtuluş yollarını arama tüm yurtseverlerin görevidir, diyoruz. Bu arayışta Atatürk’ün kendilerine armağanla Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğimiz, 2013’ün Haziranı’nda Gezi Direnişi’yle sahipliğini kanıtladı.Yazık ki iktidar gerçeği görerek ulusun özgürlük, bağımsızlık, işsizlik ve ekonomik kalkınma düzeyindeki istemleri yönünde çalışmalara gideceği yerde, bunları toplu yürüyüşlerle anlatmak isteyen halkımızı, sanki karşısında işgal güçleri varmışçasına zehirli gaz bombalarıyla, onları yerlere seren basınçlı sularla, coplarla, hatta canlarını alıcı kurşunlarla sindirip yok sayma yolunu seçti. Bu durum da doğal olarak halkın devlete güveninin yitirilmesine neden oldu.

***

AKP iktidarının tek sözcüsü haline gelen Sayın Başbakan’ın övündüğü konulardan biri de sağlık hizmetlerine getirdikleri büyük yatırımların olduğudur. Oysa gazetede gördüğüm ve üç gazetecinin işlerinden atılmasına neden olan iç yakıcı bir haber bunu yadsımakta. Şöyle ki; üç gazetecinin “Bu mu sağlıkta çağ atlayan Türkiye” dedikleri habere göre; 3 yaşında olduğu halde kilo alamayıp 3.5 kiloyla yaşama savaşı veren S. bebeğin durumuna değinmeleri Başbakan’ın öfkelenmesine neden olunca işten atılmaları emri yerine getirilmiş. Çocuğunun derdini birçok hekime teşhis ettiremeyen baba, Sağlık Bakanlığı’na yardım istemiyle başvurmasına karşın hiçbir cevap ve ilgi görmemiş. İşte o üç gazetecinin kınayıcı haberi de buymuş. Bu konunun üzüntü veren bir yanı da demokrasiyle yönetilen ülkelerin temel taşı olan söz ve yazın özgürlüğünün bizde yalnızca söylemde kalmış olmasıdır.

***

TBMM’den iktidarın oylarıyla çıkarılan engellemeli kararın biri de mahremiyet kuralına dayandırılarak internetteki özgürlüğe getirilen sansürdür. Tüm dünyada özgürce kullanılan, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayanan internetteki, başta Twitter hakkı sansürlenemez ve bu yasak uzun süremez. Aksi halde uluslararası birçok yasa ve düzenlemelere başvurma hakkı doğar.

***

Geçen hafta dikkat çeken bir konu da 6 Ocak’ta Ulusal Kanal’da başlayıp dört-beş program devam eden, A. Öcalan’ın İmralı’da 1999’da Albay Hasan Atilla Uğur tarafından sorgulanması olayının ekrana yansıması oldu. PKK’lilerin asparagas tanımıyla karşı çıktıkları kasetler için açıklamacılar “Gelsinler kendilerine de verelim” diyerek gerçeği kanıtladılar. Apo, cevaplamalarında sütten çıkmış kaşık tavrındaydı. Örneğin; “Ben Kürt kimliği yerine, anayasal vatandaşlık kavramı cumhuriyet ilkelerine dayandığına göre, her zaman kendimi Türkten de Türk sayarım. Türk ulusu ağacın köküdür” gibi çokça cevapla sorgulamayı sürdürmekle beraber, bu yayını yadsıyan BDP’liler İmralı’ya gidip kendisine sorduklarında; sorgulamanın gayri ciddi olduğunu söyleyerek taraftarlarına karşı inkâra kalkmış. İşte bu da Apo’nun gerçek çehresi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları