Şahin Aybek

Ben bir öğretmenim

06 Ocak 2023 Cuma

Eğitimci Hasan Kelkit ile öğretmenlik mesleğini, edebiyatı, kitaplarını ve şairliğini konuştuk. 

Gençleri ve çocukları çok seviyorum. Onlara bildiğim her şeyi öğretmek, onlardan bir şeyler öğrenmek, onlarla zaman geçirmek inanılmaz bir şey!” 

Hasan Kelkit kimdir, bize biraz kendinizi tanıtır mısınız?

Öncelikle çok değer verdiğim gazetenizde ve kanalınızda benimle röportaj yapacak olmanız beni çok onurlandırdı, bundan dolayı şahsınıza ve gazetenize sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

14 Nisan 1967’de güzel bir bahar ayında ve sonraları tutkunu olacağım şehirde -Ankara'da- doğdum. Beş kardeşin sondan ikincisiyim. İlk ve orta okulu Ankara'da tamamladıktan sonra yaşamımın dönüm noktası olan şehre, İstanbul'a, sağlık koleji okumak üzere gittim. Yaşamımdan birçok şey alan ve yaşamıma birçok şey katan dört yıl parasız yatılı okuduktan sonra tutkunu olduğum şehre tekrar dönerek devlet memurluğuna Numune Hastanesinde başladım. Geceleri bir yandan memurluğa devam ederken gündüzleri de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdim. Sonra da kara kara kayaların arasındaki tipik bir Anadolu ilçesi olan Sivrihisar’da öğretmenliğe başladım. 1995’te askerliğimi tamamladıktan sonra 1996 yılında bana iki güzel evlat veren eşimle hayat arkadaşı oldum ve sonra da Ankara’nın Pursaklar ilçesindeki sağlık meslek lisesine Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak atandım. 13 yıl burada öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara Ayrancı Aysel Yücetürk Anadolu Lisesine atandım ve hâlâ bu okulda Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak çalışmaktayım. Bu arada yılların birikimi ve deneyimiyle 2016 yılında yazarlığa başladım; Çözüm Yayınlarının, Başka Yayıncılık’ın, Özdebir'in, 4 Boyut’un yazarı ve aynı zamanda Eğitimetri Yayıncılık’ın da editörüyüm. Lise 9, 10, 11. sınıf düzeyinde kitaplarımın yanı sıra TYT ve AYT’ye hazırlık soru bankalarım, konu anlatımlı kitaplarım olmak üzere 8 yapıtım var. Luna Yayınlarından çıkan dumanı üstünde Kısa Metrajlı Film adlı bir şiir kitabım ve ayrıca baskıya hazır 2 şiir kitabım daha var. Derlenmeyi bekleyen bir sürü de öyküm… Bu arada farklı türde birçok kitabın da dil uzmanlığını yaptım. Böylece eğitim ve öğretimin hem devlet hem özel hem de yazarlık ayağında birçok hizmette bulundum. Öğretmenlik ve yazarlıktan arda kalan zamanlarımda ailemle zaman geçirir, kitap okur, saz çalar ve müzik dinlerim. 26 yıldır evliyim ve biri 25, diğeri 7 yaşında dünyalar tatlısı iki oğlum var.

Öğretmenlik mesleğini daha doğrusu Türk dili ve edebiyatı öğretmenliğini seçmenizdeki etken neydi?

Aslını söylemek gerekirse benim güzel sanatlara karşı genel bir ilgim vardı. Resim çiziyordum, saz çalıyordum ve şiir yazıyordum. Bildiğiniz üzere edebiyat da güzel sanatlardan biri. Ben de tercihimi edebiyattan yana kullandım. Eğer alanınızı seviyorsanız bence kesinlikle o yolda ilerlemelisiniz, ben de Türk dili ve öğretmenliği yolunda ilerledim. Tabii ki amatör olarak saz çalmaya, resim çizmeye de devam ettim. Ayrıca gençleri ve çocukları çok seviyorum. Onlara bildiğim her şeyi öğretmek, onlardan bir şeyler öğrenmek, onlarla zaman geçirmek inanılmaz bir şey! Bu durum bana çok büyük bir haz veriyor ve beni çok zinde tutuyor. Daha ne olsun?..

Güncel bir konu olduğu için bu soruyu sorma gereği hissettim, siz de öğretmensiniz sonuçta, 2022 Kasım ayında yapılan “Öğretmen Kariyer Basamakları Sınavı” ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?

Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 2006 yılında yapılan ve bir daha tekrarlanmayan uzman öğretmenlik sınavı, 2022 yılının Kasım ayında tekrar yapıldı ve maalesef ben de bu sınava girmek zorunda kaldım. Maalesef diyorum çünkü sorulan sorularla bizim neyimizi ölçtüler anlamış değilim. Maalesef diyorum çünkü uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik kadroları birçok öğretmenin umurunda bile değil. Öğretmenlerin bu sınava girme nedeni, sadece ve sadece maaşlarını biraz da olsa iyileştirmektir.

2006 yılında yapılan sınava da girmiş ve uzman öğretmenlik kadrosunu da almıştım. Aradan 16 yıl geçmiş ve bu sınavı bir daha yapmamış ve birçok öğretmeni mağdur etmişsiniz. Ayrıca böyle bir sınav içeriğiyle öğretmenin niteliği asla ölçülemez. İllaki sınav yapacaksanız da her öğretmenin alanıyla ilgili sorular da sormalısınız. Yani bu uygulamanın gözden tekrar geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunun bir de özel okul tarafı var tabii ki orada çalışanlar öğretmen değil mi? Hadi diyelim onlara da sınava girme hakkı verdiniz, bu öğretmenlerin parasal anlamda alacağı farkı kim verecek sizce, özel okul sahipleri mi?!..

Nasıl bir öğretmensiniz, tarif eder misiniz?

Bu soruya izin verirseniz bir şiirimle yanıt vermek isterim:

BEN BİR ÖĞRETMENİM

1993 yılında aldım çantamı elime

Tuttum Sivrihisar’ın Arnavut kaldırımlarını

Öğretmen olmuştum artık

Çiçeği burnunda bir öğretmen

İdeallerim vardı gerçekleştireceğim 

Yollarım vardı izleyeceğim

Cumhuriyet çocuğuydum,

Yolum çağdaş uygarlık yolu

Kısacası, kısacası Atatürk yolu

Hiçbir zaman yalpalamayacaktı

Sapmayacaktı çizgim milim dahi

*

Edebiyat öğretecektim çocuklarıma

Bir de Türkçe!..

Bir de “insan gibi insan” olmayı

Yunus’u, Karacaoğlan’ı, Nesimi’yi

Âşık Veysel’i, Nazım’ı bir de…

Karanlıkta fener olacak,

Aydınlıkta Diyojen gibi

Fenerle adam arayacaktım

Kimi zaman gece savaşacaktım

Kimi zaman da gündüz

Cahille ve cehaletle…

*

“Her zaman falakaya yatırıyorum da

Bir türlü adam edemedim!”

Diyen cühela babanın

Zavallı, ürkek çocuğunun

Yani Ali İhsan’ın sırtını sıvazlayıp

Okşayacaktım başını,

Onu sürekli tahtaya kaldırıp

Özgüven aşılayacaktım ona.

*

Evinde hiç sözü geçmeyen

Esamesi bile okunmayan

Ama okumaya çalışan

Ayşelerin, Fatmaların, Haticelerin

Ezikliğini ve sinikliğini ortadan kaldırıp

Seslerini daha davudi çıkarmalarını…

*

Turgut Özakman’dan “Ah Şu Gençler”i

Sahnede sergileyip kimi zaman anne-babaları

Kimi zaman öğretmenleri 

Kimi zaman da gençleri

Eleştirecektik hiç çekinmeden

Sazıma eşlik eden

Özgürlük, eşitlik, kardeşlik türkülerimizi

Öğretecektim hiç korkmadan…

*

Ben bir öğretmenim

Benim işim, tek işim insan

“İnsan gibi insan” yetiştirmek

Muhammed, Ayşe, Hatice

İsa, Meryem, Lea demeden…

Dini, dili, ulusu, memleketi, mezhebi

Nedir hiç bilmeden…

“İnsan gibi insan” yetiştirmek…

Ben bir öğretmenim

Benim işim, tek işim insan

“İnsan gibi”, insan yetiştirmek

“İnsan gibi insan” yetiştirmek…

Bir şiir kitabınızın çıktığını ve 2 kitabınızın da baskıya hazır olduğunu ifade ettiniz demek ki bir hayli şiiriniz var, hadi oturup şiir yazayım demiyorsunuz tabii ki ama nasıl geliyor bu ilham size, biraz anlatır mısınız?

Hiç belli olmuyor, gece 02.00’de, sabah 05.00’te, arabada, okulda, parkta, her zaman ve her yerde… Örneğin Kısa Metrajlı Film adlı şiirimi de sabah 05.00’te yazmıştım. Valery şöyle der: “İlk dize Tanrı vergisi, gerisi alın teridir.” Benim için de şiir yazmak gerçekten öyle. Birden karşılaştığım bir olay, durum, manzarayla bir dize beliriverir aklımda. Onu bir kenara yazarım ve şiirimi bu dizeyle geliştiririm hatta şiirimin adı da bu aklıma gelen ilk dizeyle ilgili olur çoğu zaman.

Bir kış günü dersteyim, kar bir hayli yağmıştı ve her taraf bembeyazdı, ağaçlar da… Ağacın dalında biriken bir tutam karın dalından yere düştüğünü gördüm ve “Bir Kar Tutunamadı Ağacın Dallarına” adlı şiirimi yazdım.

Bir gün televizyonda eskiden tanıdığım bir oyuncuyu gördüm, fiziğinde ve yüzünde pek değişiklik yoktu ama gözlerinde pek fer kalmamıştı ve göz kenarlarında kırışıklıklar çıkmaya başlamıştı. İşte o zaman aklıma birden “İnsan gözlerinden başlar yaşlanmaya” dizesi geldi ve sonrası da Valery’nin dediği gibi alın teriyle…

Edebiyatla müzik aynı tür güzel sanatlardan ve iç içe, saz çaldığınızı da söylediniz, bu özelliğinizin öğretmenliğinizde bir katkısı var mı?

Olmaz mı? Örneğin şiir ünitesinin içinde türkü konusu da var. Bir Karacaoğlan’ı, bir Bozkırın Tezenesi’ni, bir Âşık Veysel’i, yani türkülerimizi nasıl anlatacağım ki? Tabii ki sazla, “Yeşil Başlı Gövel Ördek”i, “Acem Kızı”nı, “Uzun İnce Bir Yoldayım”ı çalıp öğrencilerimle hep birlikte söyleyerek… İşte o zaman gençlere türkülerimizi sevdiriyor, halk ozanlarımızı tanıtıyor ve öğrenmeyi daha etkili yapıyorsunuz.

Öğretmenliğim boyunca görev yaptığım okulların tümünde birçok törende öğrencilerimle etkinliklerin içinde seve seve yer aldım. Almaya da devam ediyorum. Öğrencilerimle birlikte bir etkinliğin içinde yer almak bana çok büyük bir zevk veriyor.

Yeni çıkan şiir kitabınız hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?

Şiir yazmaya lise yıllarımda başlamıştım aslında, ta o zamandan beri belli aralıklarla ilham geldikçe şiir yazıyordum. Diğer kitap işlerimden dolayı şiirlerimle pek ilgilenememiştim. En sonunda “Kısa Metrajlı Film” adlı şiir kitabım çıktı. Diğer şiir kitaplarım da çok yakında çıkacak. Ruh durumuma göre şiirimin içeriği ve biçimi değişebiliyor. Yani ben hep şu tarz, şu temalı şiirler yazıyorum diyemem. Çoğu zaman ölçüsüz yazarım, hece ölçüsüyle yazdığım şiirlerim de var tabii ki… Son 10 yılda yaşadığım kayıplardan ötürü ölüm temalı şiirlerim biraz fazladır. Bunun yanı sıra toplumsal içerikli şiirlerim de var. Çocuklara hiç kıyamam hem kendi çocukluğum hem de tüm dünya çocuklarına yazdığım şiirlerime de yer verdim bu kitapta. Kitabımda yedi şiirimle ilgili çizdiğim resimler de bulunmaktadır. Ayrıca 8 şiirimi de seslendirerek YouTube kanalıma yükledim. Kitaptaki karekodu okuttuğunuzda bu 8 şiirimi dinleyebilirsiniz. Umarım şiirlerimle şiirseverlerin yürek tellerine dokunur; onların duygularına, düşüncelerine tercüman olurum.

Yazarlığınız var, şairliğiniz var ve öğretmenliğiniz var. Çok yönlü ve üretken bir öğretmensiniz, bu kadar çalışma sizi hiç yormuyor mu acaba?

Atatürk’ün çok güzel bir sözü var: “Hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak.” İnsan her zaman kendini geliştirmeli, hele ki öğretmen… Ben şu düsturla hareket ederim hep: “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.” Ve sürekli uğraşır, didinir ve kendimi geliştirmeye çalışırım. Bu durum tabii ki beni yoruyor ama ben yorulmayı seviyorum. Ortaya çıkan ürünümü elime bir bebeğimmiş misali alınca, o ürünün üzerinde adımı görünce hatta kitaplarımın öğrencilere amaçlarına ulaşmada katkılarını düşününce dünyalar benim oluyor ve tüm yorgunluğum geçip gidiyor.

Sohbet tadındaki bu röportajımızı sizi çok etkileyen bir anınızla bitirelim mi?

Tabii ki… Tarih 17 Nisan 2006, yer Ankara Hilton Otel, eşim seminer-organizasyon yöneticisiydi ve o gün, orada Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” adlı yapıtının imza gününü düzenlemişti. Türk edebiyatının Cumhuriyetçi ve Atatürkçü çok değerli yazarlarından biriydi Turgut Özakman. O aralar ağabeyim Mustafa Kelkit de Ankara DGM savcısıydı. O gün ben ve ağabeyim de oradaydık. Turgut Özakman’la tanışıp çok değerli yapıtını imzalattıracaktık. Kokteylin ilerleyen saatlerinde ağabeyimle birlikte Turgut Özakman’ın yanına gittik ve önce ağabeyim kendini tanıttı ve dedi ki: Cumhuriyet Savcısı Mustafa Kelkit. Tabii ki sadece “savcı” demeyecekti, “Cumhuriyet” savcısı diyecekti çünkü savcıların öncelikli görevi Cumhuriyet’i korumaktır. Devletin her kademesinde olanlar yanlış yapabilir ve hukuk dışına çıkabilirler. Onlara millet ve devlet adına hesap soracak olanlar, Cumhuriyet savcılarıdır. Onun içindir ki sadece savcılar için “Cumhuriyet” sıfatı kullanılmaktadır. Sıra bana geldiğinde ben de kendimi hiç tereddütsüz bir şekilde Cumhuriyet Öğretmeni Hasan Kelkit diye tanıtınca Turgut Özakman’ın yüzünde beliren o mutluluğu, o duygu selini tarif edemem. Şimdi her ikisi de aramızda yok. Her ikisini de sevgiyle ve saygıyla anıyorum. Bu an benim için çok değerlidir, bu anı hiç ama hiç unutamam!..

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları