Server Tanilli

Türkçenin Ses Bayrağı...

25 Ekim 2008 Cumartesi

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin ilk yıllarında, Milli Edebiyat akımışairlerinin önemli bir yeri vardır: Faruk Nafiz Çamlıbelden başlayarak hatırlayınız...

Bu arada, Cumhuriyet öncesi dönemde sanatlarını geliştirmiş ve kendilerini kabul ettirmiş, iki şair vardır ki, yeni dönemde de uzun süre egemen olacaklardır.

Ahmet Haşim ile Yahya Kemaldir bunlar.

Ne var ki, Milli Edebiyat şairleri, hemen hepsi de yalınkat bir yurt edebiyatının coşkusunu paylaşırlar; ve bürokrasiyle uzlaşmışlardır. Yurt gerçeklerini, daha derinliğine ve daha etkileyici biçimde dile getirenler ise, toplumcu şiirin temsilcileri oldu.

Onların başında Nâzım Hikmet gelir.

Nâzım Hikmetin şiirinin horlandığı ve yasaklandığı bir dönemde, Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınarın yanı sıra Cahit Sıtkı Tarancı dikkatleri toplar.

İkinci Dünya Savaşının sürdüğü bir sırada, 1940-1941 yıllarında, bizde iki kitap yayımlanır: Fazıl Hüsnü Dağlarcanın Çocuk ve Allahı ile Orhan Veli - Melih Cevdet - Oktay Rifatın Garipi.

Şiirimizin değişiminde iki büyük habercidir her ikisi de...

Üçlü, konuşma dilinin doğallığı içinde, günlük sorunlara ve sıradan insanlara açar şiiri; ölçü-uyak tutsaklığından kurtulup içten geldiği gibi yaşamak ve yazmak ister. Öyle olduğu için de büyük olur etkileri.

Dağlarca, hece vezninden serbest nazıma, şairane bir sözlükten öztürkçeye, metafizikten toplum gerçeklerine geçerek, kendini sürekli yenileyip duracaktır. Şiiri, dünya ölçüsünde boyutlar kazanırken, dili de Türkçenin Ses Bayrağı olup çıkar.

Bu büyük şairin anısı önünde derin saygılarla eğiliyoruz...

Ve, işte ondan -sanki bugün yazılmış gibi- bir şiir.

KIZILIRMAK KIYILARI

Kardaş, senin dediklerin yok,

Halay çekilen toprak bu toprak değil.

Çık hele Anadoluya,

Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı,

O kadar uzak değil.

Çamı bitmiş, kavağı azalmış,

Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil.

Yedi ay kıştan sonra

Yeşeren senin yaşamandır,

Yaprak değil.

Yersin, içersin sofrasından üç yüz senedir.

Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.

Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,

Mevsimler soğumuş, sular azalmış,

Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil.

Parça parça yarılmış öküz ardında,

Parmağı üç pare tırnağı ak değil.

Utanır elin ayağın,

Korkarsın yakından görsen

Eli el değil, ayağı ayak değil.

Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,

Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil,

Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna,

Uyandırmazsan,

Uyanacak değil.

Dertle, sefaletle yüklü,

Siyah leşlerle kararmış, berrak değil,

Çağlayan ne,

akan kim,

Kızılırmak değil.

Kardaş, görmüyorum ama hâlâ \t\t\t

duyabiliyorum,

Geçmiş zamanlar geleceklerden parlak değil.

Vakte şehadet edercesine yükselmiş,

Akşam parıltısından, büyük zaferler üzerine,

Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Türkiye Nereye Gidiyor? 10 Ağustos 2009
Masal ve Gerçek... 7 Şubat 2009

Günün Köşe Yazıları