İnsanlıktan Çıkma Halleri...

17 Aralık 2013 Salı

Ana haberlerde, yorumlarda, kartopu atan çocuğun ölümüne yol açan şiddetin insanın içini donduran boyutu görmezlikten gelinemiyor... Her kar yağışında karı gören çocukların, çocuk kalabilenlerin kendilerini alıkoyamayacakları en çocukça, en içten, en insancıl ilk eylem değil midir avucunu beyaz karlara uzatmak, hemen bir top yapıp ilk gördüğün insana, olmadı cisme sevinç çığlığı ile atmak... Arabasına gelen kartopuna öfkelenmiş bir insanın bu çok az yaşanabilen sevinçli anı, sıcak oyunu paylaşmak şöyle dursun, öfke ile arabasını çocuğun üzerine sürebilmesine, insanlıktan çıkmanın bu hallerine bir anlık şaşkınlık, kızgınlık, korku, kaygı, nedenlerini sorgulama.. yetmez...
Aradan saatler, günler geçtikten sonra, o çocuğun yaşamına mal olan aracını sürme, av eyleminin toplumsal sorgulanması, hesabının sorulması gereği yerine getirilemiyorsa, ortada cinnet hali yaşayan, insan olma hallerini unutmuş bir bireyin suç eyleminden çok daha derin, vahim bir toplumsal travma var demektir... Dün olayı sorgulayan bir arkadaş, “Demokrasilerde, çağdaş toplumlarda medya ayağa kalkar, bütün ilgili, sorumlu toplumsal örgütlenmeler gereğini yapmayan güvenlik görevlilerinden siyasi erke kadar sorumlulardan hesabını sorardı..” diye, günübirlik çocuğun ölümü, cenazesinde ağlayan ailesi, arkadaşlarına “ah vah” edip, olayı sıradan, unutulacak sayısız trajik olaylar arasında bir kenara atmamızı eleştiriyordu...
Doğrusu kartopu oynayan çocuk, çocuğun üzerine üzerine, ölümüne kadar araba süren insanlıktan çıkmış şoförün öfke imajı olmasa, bu yaşanan bir-iki gün olsun gündemde kalan önemli haber bile olamazdı... Aynı gün içinde koca şiddetine dayanamamış, boşanmış birden fazla kadının, evlerini açmış anne-baba ya da çocukları ile birlikte kocası tarafından en vahşi biçimlerde öldürüldükleri haberleri ya bir-iki cümle ile geçiştirildi ya da haber değeri bile görülmediğinden hiç yer verilmedi... Kadınların kendilerine yönelik şiddete dayanamayıp boşanmaları, çocuklarının sorumluluğunu da üzerlerine alıp yaşam savaşı vermeleri, çoktan öldürülmeyi hak ettikleri bir toplumsal algılama kapsama alanı içine alınmıştı...

***

Ne yazık ki insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, barış içinde birlikte yaşam, kendin gibi olmayanların inanç ve değerlerine, yaşam haklarına saygı... İnsanca yaşam, insan olabilme halleri, evrensel değerlerle barış içinde birlikte yaşayabilme, birbirini sevebilme, birbirine katlanabilme, düşmanlık duymadan yaşayabilme halleri, ülkenin doğrudan yönetim çarkları işleyişi ile bağlantılıdır... Düşmanca yok etme, kendi ego, haksız hak ve çıkarlarını kollama adına, başkalarının haklarını gasp etme güdülerinin beslenmesi, insanın insan olma hallerinden uzaklaşması, kan dökmeye kadar uzanan güdülerin beslenmesi.. sanılandan çok daha kolay gelişen, sadece bireysel değil toplumsal hastalıklardır...
Sadece ilkel toplumlar, yoksulluk, yoksunluk, açlık, çaresizlikte dibe vurulan, toplumsal değerlerin yıkıldığı ülkelerde değil... Göreceli gelişmiş, bir adım ileri zenginliğin var olduğu toplumlarda, dahası inanç ve değerlere bağlılığın, geleneksel değerlerin, kültürün yüksek olduğu varsayılan, insancıl, aile, dini değerlerin yüksek olduğu dillerden düşürülmeyen çevrelerde de, dönem dönem çok olumsuz, isterik, kindar, kendinden olmayanlara acımasız, vicdansız şiddetin uygulandığı, şiddetin, vahşetin kitlesel suçlarının işlediği örnekler görülür...
Hep birlikte Ukrayna’da yüz binlerin kış ayazında günlerce Kiev meydanında inandıkları değerler peşinde direnişlerinin görüntülerini biraz da hayranlıkla izliyoruz... İktidarın bizim ülkemizde, sözde çok daha ileri demokrasimizde, yerleşik hukuk düzenimizde, Gezi son örnek, göstermediği hoşgörüyü biraz da kıskanıyoruz... “İnsan hakları, demokratik düzene doğru hızla yol alacaklar...” diye umutla bakarken, bir Ukranyalı gazetecinin içimi donduran sorusunu duyuyorum... “Siz en sıradan bir kamudaki işinizde, sistematik rüşvet vermek zorunda olmanın anlamını biliyor musunuz” sorusu, özünde yüz binlerin serbest kalmasını istedikleri liderlerinin siyaseten ne kadar kirli, yolsuzluklara gömülü kimliğini, Ukrayna çıkmazı, trajedisi, gerçeğini çok çarpıcı anımsatıyor...
Gelin görün ki Suriye’deki Esad karşıtı, artık sınır komşumuz olduğu söylenen Sünni radikal siyasal İslamcı direniş örgütlerinin kafa kesme, kör atışla bina harabeleri, naylonlar arkasındakileri öldürme atışları yanında, Ukraynalı siyasilerin rüşvet kirliliği galiba masum kalıyor... Bize geri dönersek, en çok da yakalayabildiğimiz, uzun yıllar yaşayabildiğimiz göreceli insani değerler, birlikte olumlu yaşama hallerimizden geriye gidişimizi, bu hızlı aşağı doğru çekilişimizi sorgularsak...
Sandık çoğunluğunu parlamento içi ve dışı muhalefetin varlığı, güçlü işleyişine karşı durma hakkı olarak gören, giderek otoriterleşen, ötekilere, hesap soranlara öfkeli, denetimsiz güç kulanmaya kalkan bir iktidar, yönetim anlayışı söz konusuysa... Baştaki örnek, rol model, toplumsal düzen işleyişinin mayası bozulmuşsa..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları