Yaralar Nasıl Kapanacak (3)

30 Nisan 2015 Perşembe

1990’lı yıllarda İnsan Hakları Derneği- Vakfı görevlerimiz bağlantılı Prof. Gencay Gürsoy ile birlikte, uluslararası örgütün adını, görevini anımsayamadığım bir yetkilisi ile yemekte görüşmedeydik. Bizim dışımızda başka başka örgütlenmelerin besbelli önceden randevulu temsilcileri de geldiler, başbaşa konuştular... Güneydoğu’dan Süryani kilisesi temsilcisi olduğunu anladığım birileri de vardı. Yine uzaktan kulak misafiri olduğum kadarı ile kendilerinin yaşadıkları yerleri, görevlerini terk etmeleri için yapılan baskılardan, tehditlerden yakınıyorlardı... PKK’nin de adı geçiyordu...
Aradan kabaca bir on yıl geçmiş, PKK lideri Apo derin örgütler ya da devletler arasında geçmiş ayrıntılarını asla tam bilemeyeceğimiz pazarlıkların sonucunda ABD-AB odaklı siyasi kararlarla Türkiye’ye teslim edilmişti... Yaşanarak bilindiği üzere 2000’li yılların ilk yarısında PKK terörü eksenli çatışmalar diplere inmiş, anlamlı, mutlu bir gelişme olarak can kaygısı ya da askeri yasaklarla zorunlu boşaltılmış köylere yeniden dönüş projeleri gündeme girmişti... Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin simge olmuş İdil projesi kapsamında İdil merkezli bölge turundaydık... Yaraları sarmaya yönelik “Çözüm Paketi” adında bir proje henüz ortada yokken de, barış umutları çok yükselmiş, kimi gerçekten işlevsel olabilecek, kimileri çok incelikli çabalar, en önemlisi sivil örgütlenmeler, gönüllülük odaklı da, çok doğal Kardelen’i anımsatan pıtraklıkta bölgede yaygınlaşmıştı...
Konakladığımız öğretmen misafirhanesinin avlusunda kaygılı konuşmalara tanık oldum... Baskılarla bölgeyi terk etmiş, yurtdışına kaçmış Süryani Midyat kökenli çok zengin bir ailenin Fransız vatandaşı, hukukçu olan bir temsilcisi gelmiş, ucsuz bucaksız olduğu söylenen köyleri, tarlaları, mal-mük peşine düşmüştü... Yargısız, can acıtmayacağı umulan değerinin altında fiyalarla, işgalci köylülerle uzlaşmaya çalıştığı söyleniyordu. Yine de mülklere yerleşmiş ya da yerleştirilmiş Kürt kökenli köylülerin altından kolay kolay kalkamayacakları rakamlar söz konusuydu. Tapu takaslarında anlaşıp anlaşmadıklarını bilemem elbet... Kimi gazete haberlerinden geri dönen ve aynı zamanda kültür mirasları olan kaliteli şarapçılık üretimine geçen Süryanilerin öykülerini sizler de anmsayabilirsiniz...

***

Göreceli derin olmayan, bir yaranın bile kapanmasının ne kadar zor olduğunu anımsatan bu sorunu, elbette Osmanlı topraklarında ülkenin vatandaşları olarak Ermenilerin yaşadıkları tehcir eksenli travmanın adının “Kırım-Büyük Felaket- Soykırım...” olduğu tartışmaları üzerinden, yaraları sarmaya yönelik çözüm arayışlarını akıl süzgecinden geçirebilmek için gündemimize taşıdım... Amaçlananın, “Yüz yıl öncesinin yasal hukuksal koşullarına dönüş adına ortalığı kırıp geçecek, yeniden çatışmalar, savaşlar üretebilecek..” ya da “Ermenistan başta bugün dünyaya yayılmış yaşayan Ermeniler ile aynı topraklar üzerinde kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında, en az can yakacak, yaraları saracak bir çözüm mü?” ikilemine sıkışıp kaldığını görmeme lüksümüz olabilir mi?
ABD-AB ağırlıklı Ermeni Diyasporası’nın yaşananların “soykırım” olduğunun evrensel hukuk boyutları ile saptanması çabalarının arkasında duran ya da siyasi çıkar hesapları ile zikzaklı oynayan ülkeler ve liderlikleri elbette siyaseten sınırsız baskılarına karşın, yargısal boyuttan kaçınırlarken, “neyi, niçin, nereye kadar” yaptıklarının ayırımındalar. Yeri gelmişken küçücük, gerçekçi bir anımsatma da gerekli... Tehcir edilen Osmanlı vatandaşı Ermenilerin arkalarında bıraktıkları topraklar, mal-mülkleri, nüfusları ile oranlandığında, Osmanlı’nın diğer vatandaşları, hele de Müslüman ve Türk sayılanlarından katları ile fazla çıkabilir... İktidarlarının, Cumhuriyeti siyaseten reddederken, hayranlıkla benimsedikleri Osmanlı İmparatorluğu gücünü savaşlar işgallerden aldığı için, dayandığı kökenden olanları savaşçı olarak kullanmayı yeğlediği biliniyor... Ticaret ve gelir getiren üretimleri azınlıklara terk etmiş, dahası kendinden olanlara bir tür yasaklamıştı...
Özetle “soykırım” tezinin dünya çapındaki siyasal yaygınlığına, uluslararası hukukla destek verilse ve amaçlanana yönelik eyleme geçilse, öncelikle Türkiye’den toprak koparılacak, öngörülenden çok tapu nasıl olabilecekse el değiştirecek... Hani bugün gelinen noktada, siyaseten ezilenlerin kardeşliği tadında, bölgede tehcirin etkin suçortağı, ağırlıklı mülklere de el koymuş, siyasi Kürt hareketlerinin, işledikleri “soykırım” suçları için özür diledikleri söyleniyor ya... İki uç, radikal siyasi cephenin düşleri... Türkiye Kürdistanı ile Türkiye Ermenistanı, ortak çoğunluk alanlarda hem harita hem de aile mülkleri bazında çakışmaktalar...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları