‘Yugoslavya bayrağı...’

17 Eylül 2015 Perşembe

İyi ve kötü günlerde, yan yana yapılmış yataklarda, karanlıkta neşeli saatleri paylaşmış, birlikte büyümüş yeğenler, bu kez büyümüş, Türkiye’ye yapılmış büyük göçle yaşamları ayrılmış olarak yine bir düğün için Priştine’de, aynı büyük aile evinde toplanmıştık... Ayrılık tohumları ekilmiş olsa da, Tito’nun kimliği sayesinde hâlâ çok kültürlü Yugoslavya dönemindeydik. Balkan Türklerinin kültürel kimlik savaşımında çaba gösteren doktor yeğenim, Arnavut kökenli, bir doktorla evleniyordu ama nikâhları Türkçe kıyılacaktı. Ablası Arnavut kökenli Yugolavya’nın Kosova televizyonunun müdürlüğünü yapan bir gazeteciyle evliydi. Kosova’daki güçlü Arnavut özerklik davasına inanmış eşinin dayatması ile çocuklarına Türkçe öğretilmemişti. Zaten ikiz bitişik binalarda yaşayan büyük teyze ailesinin ikinci kuşağı, eş durumlarına göre çocuklarının isimleri ve kullandıkları dillerde tümden ayrılmışlardı...
Türkiye’de büyüyen bu kırılmanın akışına tanıklık etmemiş bizler değişimden şaşkın, Türkçe bilen kendilerini Arnavut sayanların bizimle konuşmamalarını, “Göç ederek ırklarına ihanet etmiş Arnavutlar olarak...” tanımlamalarını anlayamıyorduk. Uzatmadan gelin alma konvoyunun yola çıkış sahnesine geçelim... Arabalarda, uzaktan Arnavutluk, Türk bayrakları gibi algılanan ayrışmadan şaşkın sahipleriyle tartışmaya koyulmuştum... “Siz Tito Yugoslavya’sının vatandaşları olarak Arnavutluk, Türkiye Cumhuriyeti bayrakları ile nasıl gelin almaya gidersiniz?” diye söyleniyordum ki, gülerek aynı savunmaya sığındılar:

***

“Göremiyorsun bu bayrakların direğine yakın yerde Yugoslavya bayrağının simgesi yıldız var. Bayraklar Yugoslav Türkleri ile Arnavutlarını temsil ediyor...” Bir adım ileri kendisi geç kaldığı için arabası Türkiye’den düğüne konuk gelmiş akrabaların gençleri tarafından süslenmiş, Arnavut kökenli damat öfkeli, “Benim arabama nasıl Yugoslav bayrağı koyarsınız?” çıkışını yapıyordu.
Hayretle arabada bayrak bile olmadığını görüp itiraz edecek oldum. Meğersem Yugoslav bayrağının üç rengini taşıyan kurdelelere takılmış... Çatışmacı kırılmayı atlamış akrabalar renklerin ayırımında olmadan arabayı iyi niyetle süslediklerine ilişkin yemin ediyorlardı... Zaten düğünde de en sevdiğim Balkan folkloru eşliğinde, üç dilden birden okunan türkülerde, Sırpça okunan bölümler homurtularla kesildi. Dahası Türkçe mi Arnavutça mı daha fazla sürdü tartışmalarını içim burularak izledim. Yakın arayla ünlü Dubrovnik Festivali’nde (şimdiki Hırvatistan devleti sınırları içinde) zum yapılan yaşlı Tito’nun uyuklamasına, yakında ölebileceğine tanıklık edince, olabilecekleri; akacak kanın, yaşanan boyutları ile olmasa da kokusunu almış olduğum için, gözlerim yaşla doldu...

***

Bu anıların bilincimde karabasan gibi canlanmasının nedenlerini açıklamama gerek yok sanırım... Dünyadaki göreceli en geliştirilebilmiş çok kültürlülük, özyönetim modeli olan Tito Yugoslavya’sının, çok kan akmış olarak bugün hepsi de yoksul, yoksun 9 devletçik olduklarını biliyoruz... İçinden izleyemeyenler, hiçbiri tek başına ayakta duramayan, genç kuşaklarının, insanca yaşam koşullarına, geçmişin parlak eğitim, iş bulma düşlerine kavuşabilmeleri için, tek umut AB üyeliği için çırpındıklarını bilemiyorlar. Bağımsız devletlerden çok, karikatür gibi paramparça bu devletçiklerin birkaç milyonluk nüfuslarını bile ortak değerlerde buluşturamadıklarını, gettolara bölünmüş olarak dibe vurduklarını hiç öngöremiyorlar... Hırıstiyanlığın en ayırımcı mezhepler yorumları ile radikal İslamcı terör örgütleri cepheleşmelerinden, ırkçılıktan beslenen çatışmacılık, umutsuz genç kuşakları dağlıyor...
Suriye topraklarında özerklik, kanton bölgeler ilan etmiş Kürtlerin, halkların kardeşliği, özgürlük, barış içinde yaşam yönetimleri oluşturmada, “Rojava mucizesinin” ilkelerini Taksim’deki bir toplantıda madde madde açıkladıklarında, yanımdaki sol, Kürt kökenli sevgili dostlara, “Ama bu dünyadaki ilk örnek değil, Tito Yugoslavya’sında bize öğretilenlerin tıpkısının aynısı...” diye söylendiğimi anımsıyorum. Elbette “özyönetim” felsefesine karşıtlıktan değil, aynı toprakları paylaşanların birlikte yaşam felsefesinde, yönetim organları oluşturulurken ırk ve inanç üzerinden kimlik ayrımcılığı hesaplarının yapılmasının; sonunda parçalanmayı ürettiğini yaşayarak öğrendiğim için...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları