Çağdaş Türkiye İçin…

18 Ağustos 2014 Pazartesi

Cumhurbaşkanı seçiminden sonra ülke yepyeni bir döneme giriyor. Seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasetin gündemini belirlemeye, Yeni Türkiye adını verdiği öyküsünü yazmaya devam ediyor.
Seçilen cumhurbaşkanının Yeni Türkiye kavramının yenileşmeyle uzaktanyakından bir ilgisinin olmaması, eğer doğru değerlendirilirse, gerçek anlamda yeni Türkiye’yi kurmak isteyenler için eşi bulunmaz bir imkân yaratıyor.

***

Erdoğan’ın Yeni Türkiye’si özetle şunları içeriyor: Tümüyle siyasal İslama dayalı bir siyaset dünyası; bütünü siyasetin emrinde bir adalet anlayışı; aklın egemenliğine dayalı bilimsellikten hızla uzaklaşan bir eğitim düzeni. Ek olarak Erdoğan tümüyle kendisine bağlı kamu kurumları istiyor; söylemi toplumu birleştirici değil, ayrıştırıcı ve kışkırtıcı, bu nedenle de çekirdeğinde barış bulunmayan bir toplumsal yapı oluşturuyor; ülkeyi insanlığın demokratik gelişmişlik değerlerini içeren Avrupa Birliği’nden uzaklaştırıyor; ekonomi politikası emeği ile geçinenleri eziyor; sermaye basın-yayını kendi yararına baskı altına alıyor; üstelik ülke ekonomisi kişi başına yıllık 10 bin dolar gelir kapanına yakalanmış ve yalnızca kırılganlığıyla küresel bir özellik gösteriyor.
Türkiye’nin iki yüz yıllık çağdaşlaşma tarihinin reddine dayalı bu eski elbise topluma Yeni Türkiye diye giydirilecek ve biz toplum olarak buna bu çağda olur mu diyeceğiz?
Bu sorunun yanıtı kesinlikle hayır olmalıdır.

***

Yüzü tümüyle eskiye dönük olan AKP, “yeni Türkiye” diye seçmenden oy alıyor. Bunun nedeni açıktır; çünkü gerçekten yeni bir Türkiye topluma bütüncül bir seçenek olarak sunulmuyor.
Gerçek Yeni Türkiye, kısaca, toplumda adaleti geçerli kılar; sınırsız düşünce özgürlüğünü, kadın-erkek eşitliğini ve örgütlenme hakkını ilke edinir; vazgeçilmezleri olarak barışı ve dayanışmayı içerir; aklın egemenliğini ve bilimin yol göstericiliğini esas alır; emek en yüce değerdir anlayışıyla solun evrensel ilkelerine dayanır.
İnsanlığın gelişmesinin de bir sonucu olan bu değerlerin temeli Cumhuriyet’in kuruluşuyla atılmıştır. Türkiye yalnızca bu değerleri, siyasal, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla güncelleştirerek, güçlendirerek ve bunların üzerinde çağdaş ve yeni olabilir.
Ülke sorunlarını yalnızca çağdaşlaşarak aşabilir. Kürt sorununun çözümü de, onurlu bir Avrupa Birliği üyeliği de, hızlı ekonomik büyüme ve hakça paylaşım ve toplumsal dayanışma da ancak bu temeller üzerinde gerçekleşebilir.
AKP ve Erdoğan’ın yapmak istediklerinin tamamı bu sayılanların karşıtıdır. Bu büyük ve tarihsel bir çelişkidir; bu çelişkiden onun seçeneğini oluşturarak yararlanmak gerekiyor.
Seçenek sunma görevi CHP’lilerin omuzlarındadır.
Ancak son yıllarda CHP’nin düşüncesi ya da ideolojisi iyice sağcılaştı; dahası sağcı adaylarla AKP ile siyasal İslamcılık yarışına girerek daha fazla seçmenin oyunu alabileceği yanlışına düştü.
Bu politikanın ne kadar başarısız olduğu art arda yapılan seçimlerin sonuçlarıyla kanıtlandı.
CHP, sağa doğru direksiyon kırmanın sonunun bir çıkmaz sokak olduğunu artık anlamalı; bu konuda ısrardan vazgeçmeli; parti için de, ülke için de doğru olanın çağdaş Türkiye oluşumunu yaşama geçirmek olduğunu görmeli; o yola girmelidir.
Bunun, hiç zaman yitirmeden yapılması gerekiyor.
Yakında toplanacağı açıklanan kurultay, çağdaş Türkiye kararlılığının kurultayı olmalıdır.

***

Çünkü, gelinen nokta CHP için de ülke için de tam bir yol ayrımıdır.
CHP, ya sağcılaşmaya, böylece ideolojik olarak kimliksizleşmeye ve tükenmeye devam edecek ya da Türkiye’yi, hukuku, eğitimi, bilimi, kurumları, ekonomisi ve kültürüyle, çağdaşlaşmanın aydınlığına taşımanın sorumluluğunu yeni bir silkinişle üstlenecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları