Bence Müziği Toptan Yasaklayın!

23 Ekim 2014 Perşembe

Bu akşam Fazıl Say’ın, Çin’in başkenti Pekin’de konseri var. Tiananmen Meydanı’nın bitişiğinde, yeryüzünün çağdaş simge yapılarından biri olan, o görkemli sanat merkezinde çalacak. Moussorsky’den “Bir Sergiden Tablolar” ve kendi besteleri olan “Gezi Park 2”, “Beş Blad”, “Üç Caz Fantasisi”ni yorumlayacak... Bu akşam Çin’de... Pekin’de...
Bizim Kültür Bakanı, bakanlık yetkilileri, Başbakan, Cumhurbaşkanı, AKP’nin tüm yargıçları, savcıları, İçişleri Bakanı, polisleri, emniyet müdürleri ne denli uğraşırlarsa uğraşsınlar, yasaklayamazlar, engel olamazlar. Say’ın konserlerini dünya ülkelerinde durduramazlar; Say’ın bestelerini, dünya orkestralarının repertuvarlarından, programlarından çıkaramazlar. Burada öter bunların boruları, Çin ve Japonya’da, Amerika ve Rusya’da, Almanya ve Fransa’da değil...

***

Birkaç gün önce Pekin sokaklarında dolaşırken Fazıl Say’ın konser afişlerini, dünyanın dört bir yanından gelmiş arkadaşlarıma gösteriyordum. Arkadaşlarım dediğim, Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin yüz kadar temsilcisi... İçlerinden biri bile kim bu diye sormadı. Hepsi onu biliyor, tanıyordu.
Hayır henüz bakanlığın uyguladığı sansürden haberim yoktu. Şimdi ben merakla Meclis’e taşınan bu yasak ve bu sansür olayına, Bakan Ömer Çelik’in vereceği yanıtı bekliyorum.
Bizim kongrenin son günlerinde, yapay bir havuzun ortasındaki o sanat merkezinde bir opera izlemeye gittik. Suyun üzerinde yüzen dev bir yumurtayı, dev bir su damlasını çağrıştıran beyaz titanyum ve camdan oluşan kocaman bir kubbe... Fransız mimar Paul Andreu’nun muhteşem eseri...
İçeri girer girmez, Fazıl Say’ın konser afişlerini görenler ve Pekin ziyaretini uzatmış olanlar derhal gişeye yöneldiler bilet almak için. Hüsrana uğradılar. Biletler çoktan tükenmişti. Tıpkı, şu son günlerde Tokyo (11 Ekim) , Nagoya (13 /10), Fukuoka (14/10), Tokyo (16/10) Osaka (17/10) , Kyoto (18/10), Okinawa (19/10) Kitakami (21/10) konserlerinde olduğu gibi. Tıpkı 3 Kasım’da St. Petersburg’daki gibi...

***

Ey karanlık kafalılar! Ey yasakçı başları!
Ey sansürle, yasaklarla, ambargolarla kendi karanlığını ülke normuna dönüştürmek isteyenler!
Hayatımızı kendi kafasına, kendi beğenisine, kendi sınırlarına, kendi bağnazlığına, kendi çağdışılığına mahkûm etmeye çalışanlar!
Bilin ki korkunç bile değilsiniz! Sadece gülünçsünüz! Dünyanın alay konususunuz! Parmakla gösterilen ucubelersiniz!
Oldu olacak nitelikli tüm müziği yasaklayın!
Fazıl Say’a hayatı zehir edebilirsiniz! Eziyet etmede sınır tanımayabilirsiniz! Ama ne yapsanız boşuna onu yok edemezsiniz!

***

Cumartesi Anneleri size sesleniyor: “Kaybedilmek İstenen İnsanlığımızdır…” diyorlar. Sözü onlara bırakıyorum:
“Yeri kana, göğü feryada doymayan bu diyarda, 499 haftadır İstanbul’un en işlek yerinde Cumartesi Meydanı’nda oturuyorlar. Aslında oturmaya, bundan 1013 (bin on üç) hafta önce 27 Mayıs 1995’te başladılar. Devletin, gözaltında kaybetme politikasıyla yönetildiği günlerdi. Başlangıçta beş altı kayıp yakınıydılar. Umutsuzluklarını, yaşadıkları belirsizlikleri bir araya gelerek, paylaşarak mücadeleye dönüştürdüler. Çoğaldılar, zira çoktular. Talepleri çok netti: 1) Bir daha kimse gözaltında kaybolmasın. 2) Kayıpların akıbeti açıklansın. 3) Kaybedenler yargılansın.
25 Ekim Cumartesi günü 500 haftadır oturuyor olacaklar. 500 haftadır kayıplarını arıyor, 500 haftadır adalet arıyor olacaklar. Aslında 500 haftadır bizi arıyor, bizi soruyorlar. Elimizde bir dal kırmızı karanfille, saat 12.00’de yanlarında durabilelim hiç değilse. Seslerini çoğaltalım. Bu cumartesi ve her cumartesi...”  

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları