Edebiyat ve gelecek kuşaklar

30 Kasım 2023 Perşembe

Hamburg’un dünyanın en güzel kentlerinden biri olduğunu kimse bana söylememişti. İlk kez gördüm. Denizler, göller, nehirler, ormanlar, parklar, ağaçlarla sarmalanmış kentte (Ah bir de buz gibi olmasaydı!) düzenlenen iki günlük bir toplantıdaydım. Etkinliği düzenleyen “Kültürlerarası Düşünce Fabrikası” (Interkulturelle Denkfabrik-IKDF) 2018’de, Hamburg’un Altona bölgesinde kurulmuş. (Kentte gezerken rehber aynen şu tümceyi kullandı: “Altona’ya Küçük Moskova da denir çünkü burayı komünistler ve solcular geliştirdi.” Seviyorum böyle ayrıntıları!) 

“Edebiyat-Tiyatro Günleri”nin ana teması “Edebiyat ve Gelecek Kuşaklar” diye belirlenmişti. İlk gün Altona Belediyesi’nde başlayan etkinlik, ikinci gün Altona Sanat Müzesi’nde sona erdi. 

Almanya PEN’i başkanı Regula Venske, Türkiye PEN’i başkanı olarak ben, ünlü tiyatro yazarı Frank Wedekind’in torunu Anatol Regnier, kitapları bizde de yayımlanan Christa Wolf’un kızı Katrin Wolf, Fakir Baykurt’un oğlu film yönetmeni Tonguç Baykurt konuşmacılar arasındaydık. 

SEVGİ SOYSAL’IN SESİ 

Beni en çok etkileyen Ankara’dan Hamburg’a annesinin de sesini duyuran Funda Soysal’ın mektubu oldu. Annesi sonsuzluğa göçtüğünde iki yaşında bile yoktu. 

“Sevgi Soysal’ın yazarlığında kadın meselesi, kadın öznelliği önemli... Sevgi Soysal neredeyse yaşaması için yazması gerekircesine yazmış bir kadın ama yazdıkları hep ceza olmuş ona” deyip, tüm eserlerinin özüne değinerek birkaç tümcede adeta Türkiye panoraması çizmesi çarpıcıydı. Mektup şöyle sona eriyordu: 

“Kısacası, bir edebiyatçının arkasından gelen olmak, hele de annesiz bir kız çocuğu için, çok da kolay değil. Ama benim bu süreçte fark ettiğim, annemi özleyen ben, yalnız değilim. Benim gibi başka okuyucular, Türkiye’de diledikleri nasıl ise öyle yaşayan kadınlar, bir dalga gibi beni de alıp içimdeki o öksüz kayaya vuran bir dalga oldular; ve ben her ne kadar paramparça olsam da bir çakıl taşıyım ve çakıl taşı asıl güzel olan... Ben de çok severim çakıl taşlarını, annemin bunu yazmış olmasını görünce, seviniyorum. Kavuşuyoruz, yakınız. Yazı çok güçlü bir şey ama edebiyat farklı, bambaşka bir büyü. Umuyorum ki bu yazıyla size biraz olsun sıcak duygularımı ve içinize dokunan yazarların hayatın zorlu gerçekleriyle baş etmekte belki en iyi yoldaşlar olabileceği fikrimi iletebilmişimdir.”

EDEBİYAT ÇARE Mİ?

Elbet en çok dünyanın sağa kayışı ve şiddete sarılışı tartışıldı. Peki edebiyat buna çare olabilir mi? Hayır elbet olamaz zaten edebiyatın işi de bu değildi. Ama edebiyat bunları fark edecek bunları yorumlayabilecek, anlamlandırabilecek, çare bulabilecek insan yetiştirebilirdi. Çünkü edebiyat özgürlüktür... 

Nereden mi biliyorum? Kendimden. Pir Sultan Abdal’ı, Nâzım Hikmet’i, Enver Gökçe’yi Ahmed Arif’i okumasaydım belki haksızlığa bunca karşı çıkmazdım. Aziz Nesin’i okumasaydım gözlemciliğim belki bunca bilenmezdi, ülkem insanını bunca yakından tanıyamazdım. Yaşar Kemal’i okumasaydım doğayı ve ülkemin her yöresini ve Türkçemi bunca çok sevmeyebilirdim. Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Bertolt Brecht’i, Stefan Zweig’ı okumasaydım şiddetten, savaştan bunca nefret etmezdim. Goethe’yi, Çehov’u, Fitzgerald’ı, D.H. Lawrence’ı okumasaydım belki aşkı tanımayacaktım. Kavafis’in şiirini bilmeseydim belki hâlâ barbarları, düşmanı bekliyor olurdum.

Etkinliğin ikinci ve son gününde hepimiz kendi öykülerimizi okuduk. Muhsin Omurca’nın kabare gösterisini ve dünyanın her yerinden katılımcılarla göçmenlik teması üzerine muhteşem bir karikatür sergisi izledik. 

Kültürlerarası Düşünce Fabrikası’nın Başkanı Hasan Burgucuoğlu, genel sekreteri İrfan Cüre başta olmak üzere çevirmen yayımcı Tevfik Turan’a, Murat Büyükalp’a, kadınların sesi tiyatro oyuncusu Viola Livera’ya sonsuz teşekkürler. Kültürlerarası köprüler sağlamlaştıkça şiddetin gerilemesi kaçınılmaz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları