‘Ey kan içici kargalar!’

02 Mart 2023 Perşembe

Yukarıdaki başlık benim değil! Tevfik Fikret’in bir dizesi... “Tarih-i Kadim” şiirinden... Milleti aşağılayan, aptal yerine koyan, o kin, nefret, öfke kusan suratları izledikçe... Doymak bilmez ağızlardan “Be ahlaksız, be namussuz, be adi”... “Edepsiz, kemiksiz, ciğersiz” gibi küfürleri duydukça... Bilim insanı ya da herhangi biri, gerçekleri söylüyor, hükümeti eleştiriyor diye gözaltına alındıkça... İstifa etmek sorumluluk almaktansa helallik isteyenleri izledikçe “Tarih-i Kadim” şiirindeki o iki dize gelip içime yerleşiyor: 

“Ey kan içen kargalar, bütün karanlıklar sizinle dolu!”

Aydınlanmanın şairi 

Tevfik Fikret, 48 yıllık kısacık yaşamına (1867-1915) aydınlanma tutkusunu, eşitlik ve özgürlük tutkusunu, çağdaşlaşma tutkusunu sığdırabilen şairimiz. En büyük savaşı karanlığa karşıydı! Dogmalara karşı, akıl yolunu, bilimi savundu. O istibdata karşı, Abdülhamit’e karşı çıkmakla kalmadı, sonuna dek hümanist düşüncelere sarıldı. Cenneti, öteki dünyada değil, bu dünyada, bu topraklarda aradı. 

Gericiler, ümmetçiler ona saldırdıkça bildiği yoldan, ilkelerinden, düşüncelerinden asla dönmedi. Vicdanı ve insanlığı ön plana çıkaracak şiirler yazdı. Düşünceleriyle, kendinden sonraki şairleri de etkilerdi. (Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, vb.) Yalnız şairleri mi, Atatürk’ü de. “Sis” şiirini ezbere söylediğini biliyoruz! 

Depremle, insanlıkla, vicdanla sınandığımız; ahlaksızlık, namussuzlukla suçlandığımız şu günlerde Tevfik Fikret’in depremle ilgili iki şiirinden çok söz edildi. “Zelzele” (1895 İstanbul depreminden sonra) ve “Verin Zavallılara” (1897 Balıkesir depreminden sonra). 

Ben sizlere şu günlerde bu ikisini değil; ama mutlaka “Promete”, “Sis”, “Tarih-i Kadim’e ( Kadim Tarih) ve buna ek olarak yazdığı” (Eski Tarihe Ek) gibilerini okumanızı önereceğim. 

Umut hep var 

Metaforlarla bezeli, bu uzun ve muhteşem şiirleri (bugünün Türkçesiyle internette bulursunuz) burada paylaşmama olanak yok.

Başta alıntıladığım o iki dizenin sonrasında Fikret, şöyle der: “Ey kan içen kargalar,/ bütün karanlıklar sizinle dolu!/ Artık yeter fikri susturduğunuz,/ yerini hiçbir şey tutamaz bu dünyada/ zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın.”

Kan içen kargaları, karanlıkta yok olmaya mahkûm ettikten sonra da şiiri şöyle bitirir. 

“İşte müjdelerin en güzeli,/ işte en gerçek özgürlük/ düşümüzdeki gelecek çağlarda:/ Ne savaş, ne savaşan, ne salgın,/ ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen/ ne yakınma, ne de zulmün kahrı,/ ne tapılan, ne tapan,/ ben benim, sen de sen!”

Bu şiire öfkelenen Mehmet Akif Ersoy, Fikret’in Robert Kolej’de öğretmenlik yapmasına atıfta bulunarak “Şimdi Allah’a söver... Sonra, biraz bol para ver,/ Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder” der. 

Fikret, bu suçlamayı da içine aldığı “Kadim Tarih’e Ek” şiiriyle din hakkındaki düşüncelerini ortaya koyar. Dinin ibadet gösterişiyle, sadakayla değil, “Doğruluk, sevgi, vefa, alçak gönüllük, merhamet, iyilik, yurtseverlik, insafla, vicdanla, insanlıkla” ilişkili olduğunu; “İşte vicdanıma bunlar verir yön... Düşünüp yapmak benim ayinimdir/ Yaşamak dini, benim dinimdir... Bendedir, iyilik ve kötülüğün sebepleri” der. Ve “Gerçek din bence bugün insan gibi yaşamaktır” diye sadede gelir!

 “Ve yaşatmaktır” diye ekleyebiliriz... 




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları